Sinema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sinema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Ağustos 2024

, , , , , , , ,

Foucault’nun “Büyük Kapatılma” Kitabından Hareketle “Buzlar Çözülmeden" Filmi Üzerine Bir Değerlendirme

Büyük Kapatılma kitabı ve Buzlar Çözülmeden filminin afişi

Cumhuriyet döneminin önemli oyun yazarlarından birisi de Cevat Fehmi Başkut’tur. Oyun yazarlığının yanında gazetecilik mesleğinde de bulunan Başkut 1942 yılında ilk oyunu olan Büyük Şehir piyesini kaleme almıştır. Büyük Şehir oyunu 1942-1943 sezonunda İstanbul Şehir Tiyatrolarında sahnelenmiş ve sanat çevresinin büyük ilgisi ile karşılaşmıştır. Yazarın en bilenen eseri ise Buzlar Çözülmeden oyunudur. Oyun bugün bile birçok tiyatro topluluğu tarafından sahnelenmektedir. Başkut’un oyunları Türk Sineması içinde ilgi uyandırıcı olmuştur. Buzlar Çözülmeden oyunu sinemamızda iki defa filme uyarlanmıştır. İlk uyarlama ayın isimle, oyunun yazıldığı yıl olan 1965 yılında Nejat Saydam tarafından yapılmıştır. İkinci uyarlama ise Deli Deli Küpeli ismi ile Kartal Tibet’in yönetmeliğinde 1985 yılında yapılmıştır. Her iki uyarlama da dönemin “askeri darbe” sonrası yıllarına denk gelmektedir. Söz konusu eser Türk tiyatrosu içinde önemli bir konuma sahiptir. Başkut eserinde komedi ve trajedi unsurlarını ustalıkla işlemiştir. Bu yönüyle politik metinlerin sıkıcı atmosferinden eserini uzaklaştırmayı başarmıştır.

8 Nisan 2024

, , , , , , , , , , ,

Mülkiyet ve İktidar Kavramları Üzerinden "Susuz Yaz" Filmi Üzerine Bir Değerlendirme

Necati Cumalı'nın Susuz Yaz kitabı ve Metin Erksan'ın Susuz Yaz filmi afişi

Necati Cumalı'nın 1962 yılında yayınladığı "Susuz Yaz" isimli hikâyesi, dönemin sosyal ve kültürel gerçekliğine ayna tutan bir eser olmuştur. Susuz Yaz, temel geçim kaynağı tarım olan insanların hikâyesini anlatmaktadır. Hikâye, tarımsal üretimde en temel araç olan "toprak ve su" kaynaklarının özel mülkiyet çerçevesinde değerlendirilmesi ile ortaya çıkan mücadeleyi konu etmektedir. Cumalı'nın Susuz Yaz'ı 1963 ve 1973 yıllarında olmak üzere iki defa sinemaya uyarlanmıştır. 1963 yılında sinemaya uyarlanan filmin yönetmeni Metin Erksan, 1973 yılında sinemaya uyarlanan filmin yönetmeni ise Yılmaz Duru'dur. 

30 Mayıs 2023

, , , , , ,

Feridüddin Attâr’ın “Mantık’ut-Tayr” Manzumundan Hareketle Ömer Kavur’un “Gizli Yüz” Filmi Üzerine Bir Değerlendirme

Mantık'ut Tayr kitabı ve Gizli Yüz filmi

Sinema izleyicisi ile buluşan her film kolektif bir çabanın ürünüdür. Filmin çekim sürecinde ortaya konulan emeği bir amaç etrafında buluşturan ve yönlendiren kişi yönetmendir. Yönetmen kavramı Fransızların “metteur en scene” olarak ifade ettiği “sahneye aktaran yönetmen” ve  “auteur” olarak ifade ettiği “yaratıcı yönetmen” olmak üzere iki  sınıfa ayrılabilir. Türk sinemasında Reha Erdem, Yeşim Ustaoğlu, Semih Kaplanoğlu, Derviş Zaim, Nuri Bilge Ceylan, Metin Erksan ve Zeki Demirkubuz gibi isimler bu sınıflamada yaratıcı yönetmen sınıfında değerlendirilmektedir. Yine bu isimler arasında zikredilen Ömer Kavur ise kendine özgü sanat anlayışı ve yorumlayışı ile çağdaşı olan yönetmenlerden ayrılmaktadır. Kavur’un filmleri temasal boyutlar bağlamında değerlendirildiğinde filmlerinin benzer tematik özelliklere sahip olduğu gözlenecektir. Filmlerde gözlenen bu özellikler “bir Ömer Kavur filmi” etiketinin oluşmasını katkı sağlamıştır. Yapımcının “bir Ömer Kavur filmi” olarak takdim ettiği filmlerden birisi de “Gizli Yüz” filmidir.

19 Aralık 2022

, , , , ,

Korkusuz Korkak ve Ikiru Filmlerinde Ölüm ve Hayatın Anlamı Üzerine Psikolojik Bir İnceleme

Ikiru ve Korkusuz Korkak filmlerinin afişleri

Sinema ortaya çıktığından günümüze değin insanlar için anlama, anlatma ve anlamlandırma sürecinde önemli bir araç olmuştur. Sinemanın ortaya çıkış koşulları göz önüne alındığında maddi anlamda gelir getiren bir alan olmasıyla birlikte merkezinde insanı bulunduran pek çok konuda işlevsel olarak kullanılmıştır. Her sanat dalı gibi sinema da ortaya çıktığı toplumdan beslenir, toplumların değişim ve dönüşüm süreçleri tıpkı bir ayna gibi beyaz perdede kendisine yer bulur. Türk sineması özelinde sinemanın kısa tarihi incelendiğinde çeşitli dönemler ile karşılaşılmaktadır. Türk sinemasında ilk filmlerin çekildiği dönemde kameranın önünde tiyatro sanatçıları görülmektedir. Bu durum bir süre devam etmiştir. Sinemanın müstakil bir sanat olarak gelişimini sürdürmeye devam etmesi ve tiyatro geleneğinden uzaklaşması 1960’lara kadar sürmektedir. Sinema, yaşanan teknolojik gelişmelere paralel olarak gelişimine devam etmiştir. Diğer sanat dallarında olduğu gibi sinema da kendi içinde türleşmeye başlamıştır. Bu türlerden birisi de “güldürü” türüdür. Komedi kelimesi ile de ifade edilen güldürü türünde insanların, durumların ve olayların çeşitli tarafları ele alınmaktadır. Bu anlamda olması gereken bir durumun aslında hiçte beklenmedik bir şekilde olmaması gerektiği gibi sonuçlanması veya olmaması gereken bir durumun şaşırtıcı bir şekilde olması gerektiği gibi sonuçlanması çoğu kez güldürülerin zeminini oluşturmaktadır. Bu bakımdan sinema kurgusunda yer alan olaylarda bu geçişler izleyici için bir gülünçlük ortaya çıkarmaktadır.

24 Ağustos 2022

, , , , , , , , , ,

On Film On Şarkı

Filmlerin afişleri ve sekanslar

Geçtiğimiz günlerde Twitter'daki profil sayfamda bir akış yayınladım. Hazırladığım "Bir Film Bir Şarkı Serisi" başlığı altında aklıma gelen filmler ile bu filmlerin tamamlayıcı unsuru olan ve film ile özdeşleşen şarkıları paylaştım. Hatırda kalması ve daha sonradan kolay erişilebilmesi bakımından bu akışı burada daha düzenli bir şekilde yayınlama kararı aldım. Sinema üzerine sık sık yazmıyorum. Bu alanda burada paylaşımlarım da seyrekleşti. Hali hazırda böyle bir liste hazırlamışken "sinema" kategorisini de canlandırayım istedim. Şimdi dilerseniz filmlere ve şarkılara geçelim.

1 Mayıs 2022

, , ,

Güneşin Çocukları Filmine Dair

Güneşin Çocukları filminden bir sahne

Mecid Mecidi, İran sinemasında ilgiyle takip ettiğim yönetmenlerden birisidir. Yedi yıl önce yine buradan sizlerle paylaştığım "Bu Bizim Hüznümüz: İran Sineması" (19 Mart 2015) başlıklı yazımda beğendiğim filmlerden söz etmiştim. İran, o yıllarımda sinemasını sıkı şekilde takip ettiğim bir ülke olmuştu. Bunun başlıca sebepleri arasında Mecid Mecidi'nin sinema anlayışı ve filmlerinde kullandığı hâl dili tekniği yer almaktaydı. Durum Raporu /onbir'de ise Güneşin Çocukları filmini izlediğimi ifade edip, yazının kısa bir paragrafını filme ayırmıştım. Şimdi ise filme dair düşüncelerimi, etkilendiğim noktaları, eleştirilerimi müstakil bir yazıyla paylaşmak istiyorum.

30 Mart 2022

, , , , , , , , , ,

Gelin, Düğün ve Diyet Üzerine

Gelin, Düğün ve Diyet filmlerinin afişleri

Türkiye'de köyden kente göç 1950'li yıllarda başlamış ve özellikle başta İstanbul olmak üzere Ankara, İzmir ve Adana gibi büyük şehirlerin nüfusu artmaya başlamıştır. Köyden kente yapılan göçler özellikle İstanbul özelinde değerlendirildiğinde büyük şehirlerin Anadolu'nun bir çok bölgesinden göç aldığı gözlenmektedir. Göçler neticesinde artan nüfus ile birlikte İstanbul'da yeni sorunlar, durumlar ve çözülmeyi bekleyen problemler doğmuştur. Türk sinemasında 1960'lı yılların sonu ve 1970'li yılların başı toplumsal gerçekçiliğin yükseldiği bir dönem olmuştur. Bu dönemde Lütfi Ömer Akad, Halit Refiğ Metin Erksan, Yılmaz Güney gibi yönetmenler dönemin sosyal ve kültürel yapısını ifade eden filmlerle izleyicisiyle buluşmuşlardır.

15 Aralık 2021

, , , , , , , , , , , ,

Sartre'ın Varoluşçuluğu ve Kavanozdaki Adam Dizisi

Fransız yazar ve düşünür Jean-Paul SartreBulantı isimli romanıyla tanımıştım. Mütercim Selahattin Hilav'ın tercümesinden okuduğum romanda Sartre'ın dünyasına ve onun varoluşçu felsefesine dair ilk izlenimlerim oluşmuştu. İnsanın önceden tanımlanmamış bir varlık olarak yorumlanması, insanın varlığını aldığı kararlarla şekillendirmesi onun bu felsefesinden anladığım ilk şeylerdi. İnsan ilk önce var olmak gayesiyle dünyaya gözlerini açıyordu. Bu bakımdan Sartre'a göre varoluş dediğimiz hadise özden evvel gelmekteydi. Bu konuda biraz daha derinleşirsek insan sınırları belli olan, şekillenmiş ve tanımlanmış bir öze sahip değildir, onun özünü oluşturan temel bulunduğu eylemlerdir. Buradan destek alarak ifade edebiliriz ki insan bir bütünün içine doğmuştur. Bir toplumun, bir cemiyetin içine... Burada bağımlı olduğu belli başlı şeyler vardır. Bu bağımlılıklar çerçevesinde belli başlı kararlar vermektedir. Nihayet vermiş olduğu kararlar nispetinde varoluş dediğimiz hadiseyi gerçekleştirir. Sartre'ın varoluşçu düşüncesini anlamlandırmak için yalnızca edebi metinlerine bakmak yanlış olacaktır. Çünkü Sartre'ın edebi metinlerinde (en azından Bulantı isimli romanında şahit olduğum kadarıyla) daha çok karamsarlık üzerine kuruludur. Oysa onun varoluşçu felsefesini iyimser bir düşünce olarak değerlendirirler. Onun varoluşçuluğu üzerine okuduğum diğer metinlerde şunu fark ettim. İnsan bağımlılık ve özgürlük arasında bocalamaktadır. Sartre'ın şu ifadesi bu kanıyı destekler niteliktedir. 

Sartre; insan kendi özgürlüğüne mahkûm edilmiştir der.

Sartre'ın varoluşçu felsefesini bilişsel düzlemde irdelediğimizde kimlik, kimliksizleşme, yabancılaşma gibi kavramlarla karşılaşmaktayız. Sartre'ın Bulantı isimli romanı ile Necip Fazıl Kısakürek'in Bir Adam Yaratmak isimli piyesi arasında benzerlikler kurdum.

10 Ağustos 2021

, , , , , , ,

Severek Ayrılalım Filminden Hareketle Kötüye ve Kötülüğe Bakış

Cüneyt Arkın ve Hülya Koçyiğit, Severek Ayrılalım filminden

Dün akşam keyifli bir akşam yürüyüşünün ardından film izlemeye karar verdik. İzlediğimiz son bir kaç film sinemamızın siyah - beyaz dönemine aitti. Bu kez perdeyi renklendirelim dedik. Yine sinemamızın Yeşilçam dönemine ait olan, daha önceden izlemediğimiz bir melodram seçtik. Filmin adı: Severek Ayrılalım.  Yönetmenliğini Orhan Aksoy'un üstlendiği, yapım yılı 1971 olan film şu dört oyuncu üzerine kurulmuş; Cüneyt Arkın, Hülya Koçyiğit, Yalçın Gülhan ve Semra Sar. Erman Filmin YouTube kanalında restorasyonlu halini izlemek güzeldi.

Türk Sineması'nın en üretken yıllarıydı 60'lar. Bu yıllarda çekilen filmlerle birlikte konu, yöntem, teknik, üslup olarak Yeşilçam bir karakter kazanmış ve bu karakter izleyicisini kendisine bağlamıştı. Hepimizin beğenerek izlediği melodramlar yine bu dönemde ortaya çıkmıştı. Severek Ayrılalım filminin konusu ve senaryosu itibariyle dönemin hakim konu ve senaryo anlayışından ayrılıyor. Seyircinin tepkisini çekme pahasına ahlaki değerlerimiz ile örtüşmeyen bir konuyu temele alıp, yasak bir ilişki etrafında gelişen olayları izliyoruz. Hani pembe dizileri takdim ederken derler ya: "Bu dizide her şey var, aşk, ihanet, entrika, dram..." Ben de bu takdimi Severek Ayrılalım filmi için yapabilirim. Biraz önce filme etik - ahlaki değerler yönünden bir eleştiri getirmiştim. Bu eleştiriyi yaparken biraz durup düşündüm ve aslında bu konuya yabancı olmadığımı fark ettim. Beş yıl önce bunun üzerine bir yazı kaleme almıştım. "Kötü Adamın Tarafında Olmak" başlıklı yazımda Hint sinema oyuncusu Shah Rukh Khan'ın başrolünde olduğu Fan isimli film üzerine yazmıştım. Aşağıdaki pasajı sözünü ettiğim yazımdan alıntılıyorum.

24 Haziran 2021

, , , , , , , , , , ,

Türk Sinemasındaki Yörük Temalı Filmler

"Durum Raporu /bir" başlıklı yazımda da belirttiğim üzere geçtiğimiz günlerde izlediğim Gelin Kız isimli filmden söz etmiştim. Filmi izledikten sonra "Neden yörük kültürünü tanıtan - yansıtan filmler üzerine bir yazı kaleme almıyorum?" diyerek düşünmüştüm. Nihayet bu düşüncemin sonunda harekete geçtim. Bu yazımda yörük kültürünü tanıtan - yansıtan filmlere yer vereceğim ve bu filmler hakkında düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım. Sinemamızın Yeşilçam dönemine baktığımız da genellikle "salon filmleri" olarak değerlendirilen melodramların olduğunu görürüz. Sinemamızın baş köşesine oturan dram türünü kendi arasında türlere ayıracak olursak müzikal yönden desteklenen dramlar, sosyal ve toplumsal gerçeklik yönden desteklenen dramlar, deneysel yöntem ve tekniklerle desteklenen dramlar olarak ayrı ayrı gruplamalar yapabiliriz. Biraz sizlere sunacağım filmlerin ekseriyeti dram türünde ortaya çıkmış eserler. Filmlerde teknik analize girmeyi lüzumlu görmüyorum. İlgimi çeken ve paylaşmaya değer gördüğüm bazı hususları yazacağım.

25 Nisan 2021

, , , ,

Rüzgarı Dizginleyen Çocuk

Rüzgarı Dizginleyen Çocuk, 2019

Bugün sizlere Birleşik Krallık yapımı dramatik bir filmden söz edeceğim. Chiwetel Ejiofor'un yazdığı ve yönettiği yapım William Kamkwamba adlı bir Malavili mucidin başından geçen olayları konu almaktadır. Küçük bir Afrika ülkesi olan Malawi’de 2002 yılında gerçekleşen büyük kıtlık sırasında yaşanmış etkileyici bir hikayeye tanık oluyoruz.

Hikaye daha önce 2013 yılında William and the Windmill isimli bir belgeselde de anlatılmış. Kahramanımız William Kamkwamba'nın yaşamını ve ilham verici serüvenini Rüzgarı Dizginleyen Çocuk isimli bir kitapta da anlatıldığını öğrendim.

Yaşanmış bir olaydan hareket eden filmde "Denersem yapabilirim." düşüncesiyle yola çıkıyoruz. Malawi'de yaşanan kıtlık artık dayanılmaz hale gelmiş ve William'ın etrafındaki insanlar teker teker ölmeye başlamıştı. Bununla birlikte bütün geri bırakılmış ülkelerde görüldüğü üzere Malawi'de de siyasi bir kaos vardı ve bu durum açlıkla da birleşince toplumsal olaylar ülkedeki karmaşayı artıyordu.

Böyle bir ortamda büyüyüp önce köyünün, şehrinin ve sonra ülkesinin umudu olan 14 yaşındaki William'ı ve Afrika'yı izlemek, açlığa, sefalete, cehalete, yozlaşmaya, rağmen çocuklarını okutmaya çalışan anne-babayı görmek filmin ruhu kucaklayan tarafları arasında.

10 Haziran 2016

, , , , , , ,

Kötü Adamın Tarafında Olmak

Fan filminden bir sahne

Sinema ile az ya da çok ilgili iseniz, güncel sinemayı da takip ediyorsanız Hint sinemasının dünyaya açılan büyük bir pazar olmaya başladığını fark etmişsinizdir. Türk sinemasına, özellikle sinemamızın Yeşilçam dönemine yakın temaların işlendiği, seyrek de olsa sofistike ve psikolojik anlatılarında kendisine yer bulduğu bir sektör. Daha önce (15 Nisan 2015) Hint sineması ile ilgili bir yazı kaleme almıştım. Ekseriyetle dram türü üzerinde durduğum bir yazı idi. Bu yazımda ise bir başka filmden bahsedeceğim. Mayıs ayının ortasında tanıtımını izlemiş, üstelik hakkında yazılmış birkaç yorumu da okumuştum. Nisan ayında vizyona girmiş. Filmin adı: Fan. Shah Rukh Khan filmi üzerine giymiş desem yanlış bir yorumda bulunmuş olmam.

6 Mart 2016

, , , ,

Eraserhead Filmi Üzerine

Eraserhead filminden bir sahne

Karanfil Fanzin'in bir okuru tavsiye etti bu filmi. Eraserhead. Türkçeye çevirmek gerekirse sanırım Silgi Kafa gibi anlama karşılık gelmekte. Filmin yönetmeni David Lynch ve onu tanıdığım söylenemez. Küçük bir araştırmanın ardından filmlerinin pek de anlaşılır cinsten olmadığını gördüm. Sürrealist, deneysel filmleri varmış. Fragmanını izleme ihtiyacı hissettim. Saçlarını yukarı kaldırmış ve boş, tedirgin bakışlı bir adam vardı. Gergin ve kaygılı bir marula benziyordu yüzündeki bu ifadeyle. Evet, tahmin ettiğiniz gibi fragmandan hiçbir şey anlamadım, filmin içeriği ve temasıyla alakalı herhangi bir tahmin yürütemedim. Şimdi gelelim filmi izleme sürecime, daha doğrusu sürecimize.

13 Temmuz 2015

, , , , , , , ,

Ağır Bir Trajedi ve Tarife Sığmaz Bir Dram


Tıpkı bir çok Alman eleştirmenin yaptığı gibi ben de "ağır bir trajedi ve tarife sığmaz bir dram" ön cümlesiyle yorum ve değerlendirmelerime başlamak istiyorum bu romandan söz ederken... Erich Maria Remarque'nin Tanrının Gözdesi Yok isimli romanından söz ediyorum sizlere. Karamsar ve bir yönüyle de sofistike bir yapıt. Ölümü anlatıyor. Romanın seyrinde aşk üzerine kurulmuş bir atmosfer görsem de yaşam ve ölüm arasındaki çekim kuvvetinden söz ediyor. Roman türüne klasik eserlerden bakan bir okuyucu olarak, kitabın konusu ve yazarın bu konuya sinist idealizm ile yaklaşması bende esere karşı alaka uyandırdı.

6 Temmuz 2015

, , , , , , , , , , , ,

Türk Sinemasındaki Okul - Kolej Temalı Filmler


Sizlere bu yazımda sinemamızda kolej - okul temalı filmlerden söz edeceğim. Daha önce birkaçını tekrar ve tekrar izlediğim filmler arasında melodram, romantik güldürü ve didaktik yapıda olanlar vardı. Sinemamıza genel bir bakış açısıyla yaklaştığımız zaman ağırlıklı kullanılan temanın melodram olduğunu görürüz. Zengin kız fakir oğlan yahut tam tersi olan konuları bir çok filmde yakalarız. Fakat ekseriyetle mutlu bir netice ile karşılaşır, son yazısını gönlümüz rahat bir şekilde karşılarız. Dönemin sinema yıldızlarınca bizlere sergilenen bu filmlerde jönprömiyerler, Cüneyt Arkın, Ediz Hun, Orhan Günşiray, Göksel Arsoy, Ayhan Işık, İzzet Günay, Tamer Yiğit, Fikret Hakan vardır. Aklıma ilk gelenler bu isimler oldu. Sinemanın  Şimdi Sadri Alışık'ı bu isimler arasına katmayışıma şaşırdığınızı hissediyorum. Sadri Alışık'ı jönprömiyer olarak kabul etmiyorum ben. O genç aşık rolünden daha çok orta yaş (yer yer orta yaşın üzerinde), daima hüzünlü fakat daima hayatın içinden bir adam. Şu halde konuyu fazla dağıtmadan bu yazının gayesine bir dönüş yapalım.

11 Mayıs 2015

, , , , , , ,

Vesikalı Yarim: Çok Eskiden Rastlaşacaktık

VESİKALI YARİM 
“çok eskiden rastlaşacaktık” 


TAHLİL EDEN VE HAZIRLAYAN 
EYÜP AKTUĞ

Vesikalı Yarim filminden bir sekans

Vesikalı Yarim, Türk sineması tarihinin iftihar filmidir. Daha önce film üzerine sayısız tahliller yapıldı, bir çok film eleştirmeni tarafından başyapıt olarak kabul edilen bu filmi enine boyuna incelediler. Vesikalı Yarim filmini ben de incelemek istedim ve bu çalışmayı hazırladım.

26 Nisan 2015

, , , , ,

Merhabalar Olsun - Ah Müjgan Ah

Ah Müjgan Ah filminden bir sahne

Başrollerini, malumu olduğunuz üzere, Sadri Alışık ve Esen Püsküllü paylaşıyor. Filmin kötü adamı ise siyah - beyaz dönemin, yakışıklı ve züppe rollerinden aşina olduğumuz Salih Güney. Filmin başlangıç bölümünden bir sahne çıkardım sizler için. Kopyala - yapıştır değildir el emeğim var. :)

18 Nisan 2015

, , , , , , , , ,

Sanat Üçgeni: Şiir, Şarkı ve Film

Fotoğrafı bugün akşam namazından sonra çektim. Tam haline buradan bakabilirsiniz.

Şu satırları Amr Selim'den Saken Osady şarkısını (şarkı dediğime bakmayın, ensturmantel bir eser) dinlerken yazıyorum. Gece yarısına bir saat var. Güneşli bir günü geride bıraktım. Sakin ve huzurlu bir gündü benim için. Aslına bakarsanız gün boyunca uykuluydum. Sabah namazından sonra uyuyabildim. Dört saatlik bir uyku ile güne başladım. Ne yaptım da geceyi uykusuz koydum böyle? Evvela Analitik Kimya (şu kitaba) çalışıyordum. Malum ya önümüzde sınav var. Gece 02:00'a kadar devam etti çalışmam. Baktım başım şişmeye başladı. Hilary Hahn'ın icra ettiği Vivaldi bestesi olan Dört Mevsim'i (yaz bölümü) açtım. O sıra mutfağa geçtim, kahve için ocağa koyduğum suyun kaynama sesini fark ettim de. Peşinden kitaplığıma doğru yöneldim. Gözüme Kemal Sayar'ın şiir kitabı ilişti. Bütün şiirlerini tek kitapta birleştirdiği bir kitap. Ağır adımlarla (ışığı yakmayı unuttum) Hilary'nin bastığı notaları takip ettim. Nihayet sandalyeye oturabildim. Beni tanıyorsanız, Kemal Sayar'ın bu şiir kitabını elime aldığım zaman hangi şiir ile başlayacağımı biliyorsunuzdur. Beni tanımayanlar için söylüyorum. Ruknettin'in Kalbi İçin Kehanetler. 2013 yılında almıştım bu kitabı. Her neyse... Biraz önce bir takım şeylerden bahsettim ya... Ben bu olaya "ayin" diyorum. Benim şiir ayinim bu. Gerekli şartları temin ettiğimde şiiri yaşayarak okurum. Büyük bir haz alırım okuduğum şiirden. Defalarca aynı şiiri okurum bazı anlarda. İşte dün ki şiir ayinimden bir kesit sunayım sizlere.

15 Nisan 2015

, , , , , , , , , , , , , ,

Beğendiğim Hint Filmleri

Hint filmlerinden bir kolaj

Merhabalar olsun. Şu sıralar biraz yoğun geçiyor günlerim. Dergi ve fanzin koşuşturması beni biraz yordu. Ama şikayetçi değilim. Bu yorgunluk hoşuma gidiyor. Sanırım bir süre bu koşuşturmaya ara verip önceliklerime dönmem gerekiyor. Her neyse. Bu yoğunluk arasında ne vakittir yazmayı düşündüğüm şeyler aklıma geldi. Hint sinemasından bahsedeceğim. Benim Hint sineması ile tanışmam bir kaç sene önce Shahrukh Khan filmleri ile oldu. Ubeydullah, o dönemleri iyi bilir. Daha önce Hint sinemasından elbette haberdardım. Ama abidik gubidik kanallarda abidik gubidik Hint filmlerinden fazlası değildi bu haberdarlık. Oysa öyle olmadığını anladım. Sonra Aamir Khan isimli bir diğer Khan'a denk geldim. Onun filmleri de hoşuma gitti. Ama Shahrukh Khan kadar değil. Sonra Selman Khan'ı gördüm listede. Ama onun tarzını beğenmedim. Oyunculuğuna bir şey demiyorum. Sadece aksiyon filmleri, vurdulu kırdılı macera filmlerini sevmiyorum ben. Fazla uzatmadan bende yeri ayrı olan ve izlemekten sıkılmadığım Hint filmlerini beğeni sırama göre sizlerle paylaşmak istiyorum. Biraz da yorumlarımı...

19 Mart 2015

, , , , , , , , , , ,

Bu Bizim Hüznümüz: İran Sineması

Baran filminden bir sahne

Geçtiğimiz yüzyılın büyük icatlarından birisi olan ve kimi insanların hareketli fotoğraf makinesi olarak tanımladığı kamera, 1930’lu yıllarda İran ile tanıştı. Haliyle İran sinemasının tarihçesi de 1930’lardan itibaren kayıt altına alındı. İran’ın etnik mozaiğine baktığımız zaman kozmopolit bir yapıda olduğunu göreceğiz. Nüfusunu Fars, Türkmen, Kürt, Arap ve diğer etnik unsurlar oluşturuyor. Bu sebeple batılıların Ortadoğu penceresi ile baktıkları coğrafyanın en güzel prototiplerinden biridir. İran’da ilk sinema salonu 20. yüzyılın hemen başlangıcında, Tahran’da açılmış olmasına rağmen İran’ın özgün sinemasını oluşturması için çeyrek asırlık bir zaman dilimine ihtiyacı vardı.