Karanfil Fanzin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Karanfil Fanzin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Haziran 2017

, , , , ,

Cana Değen Yumruk: Hangi Anahtar

Gabriel Garcia Marquez, Vivir Para Contarla isimli kitabında "Hayat insanın yaşadığı değildir; aslolan, hatırladığı ve anlatmak için nasıl hatırladığıdır." der. İnsan neyi kaybettiğini hatırlamak ve hatırladığını anlamak, anlatmak için yaşar. Yaşamın, yaşıyor olmanın bu gayesi düşünmek ve düşünüleni dil ile izah etmek ile mümkün olmaktadır. Dilin talim ve terbiye müesseselerinin başında ise şiir gelir. Şiir, arayan, bulan, hatırlatan ve oluş-buluş deveranında mutlak olana uzanmaya çalışan bir alandır. İdris Ekinci'nin ifadesiyle "Şiir, dilin imkanları, sınırları içinde varılabilecek en uçtaki sanattır."

Günümüz şiirinin bunalımlarından birisi de şiirin hayat ile ilişiğinin kesilmesi, şiirin bir fantezi metni haline getirilmesidir. Bu yargıya  ulaşmak için güncel edebiyatı takip etmek yeterli olacaktır. Bunun için de öncelikli durağımız dergilerdir. Sağlam şiirin nedirinden ve nasılından haberdar olanlar görecektir ki, edebiyat dergilerinin birçoğunda birbirini taklit eden, tekrar eden, bir öze bağlanamayan şiirler vitrine çıkmaktadır.

Şiir adına yaşanan böylesi bir bunalım döneminde sağlam şiirin peşine düşen, şiiri bir mesuliyet meselesi olarak gören ve kazandığını koruyabilen, şiiriyle korunabilen bir şairdir Mustafa Melih Erdoğan. Şiirlerini Aşkar Dergisi'nden takip ettiğimiz Erdoğan, derginin genel yayın yönetmenliğini de sürdürmektedir. Şairin, Aşkar Dergisi'nin ilk sayısından günümüze kadar Türk şiiri ve dergiciliği adına değerli emeklerine şahit olduk. Erdoğan, şiirleriyle güncel şiir dilinin yerleşik kalıplarının dışına çıkmakta ve bu konudaki mesaisiyle şiiri sıradanlık çıkmazından kurtarmaya çalışmaktadır.

31 Ocak 2017

Karanfil Fanzin #22: Ne Bu Deveyi Güdeceğiz, Ne Bu Diyardan Gideceğiz!


Karanfil Fanzin'in 22. sayısı çıktı. Sınırı 22. kez geçiyor, sesimizi 22. kez yükseltiyor, o duvarın karşısında 22. kez yumruğumuzu sıkıyor ve yarım bıraktığımız şarkıya 22. kez dönüyoruz. "Yani hiçbir şey yerinde değil pek." ön mısrasıyla başladığımız bu sayının manşetinde "NE BU DEVEYİ GÜDECEĞİZ, NE BU DİYARDAN GİDECEĞİZ!" diyerek hâlâ burada olduğumuzu ilan ve ihtara ediyoruz. Edip Cansever'in Salıncak isimli şiirinden yaptığımız iktibas ile duymak istemediğiniz şeylerin altını çizdik. "Bir su gürültüsü, bir pul koleksiyonu, bir duanın yaratılışı duyulur bu ara."

22. sayımızda sizleri karşılayacak olan ilk eser Ahmet Salih Şahin'in Doğu Ekspresi isimli öyküsü. Bir kompartımanda başlayan yolculuk, okuru bilincin dışında tutarak tahmini güç bir neticeye sürüklüyor. Bekir Salih Yaman, Türkçenin Düşmanları 1 başlıklı yazısı ile lisanın ve lisan üzre kalmanın neye tekabül ettiğini anlatıyor.

20 Ekim 2016

,

Şiir Bizim Neyimiz Oldu Biz Şiirin Neyi Olduk

Şiir, insanın varlık muhasebesine, aslî gayesini arayışına, mücerred olana - mutlak olana uzanışına, nefsin talim ve terbiyesine, hâsılı ruhun ve o ruh etrafında halkalanan her şeyin olmak ve bulmak keyfiyetine ev sahipliği yapan, dilin biricik  şubesidir. Doğu’nun Batı’ya karşı teçhizatlanmasında da, taarruzunda da, müdafaasında da, ilk hamlemiz şiir ile olmuştur. Şiir, namütenahiye ulaşma gayretimizin başında ve sonunda ruh iklimimizde remzlenmiş, ferdîlikten kendisini kurtarmış ve Agora’ya intikal etmiştir. Buradan hareketle şair ismini verdiğimiz cins beyin, talihi itibariyle vücudunun her noktasıyla olmuşu, olanı ve olacak olanı nabzında duyan ve kalbiyle yoğurandır.
Şâir hakikat ile temâs halinde olmalıdır. Bu yüzden şair, yirmi dört saatlik fani zaman kadrosunun açıkgözlülüğünü yapamaz. Başkaldırının şiirini yazmak yerine şiiriyle başkaldırmayı tercih eder. Cemiyetinin inhitatına karşı duran ve direnen odur. Fuzulî, Şikâyetnâme’sini yazarken cemiyetini şiiriyle ikaz etmeyi, imar etmeyi, inşa etmeyi düşlemiştir.

HANGİ ŞİİR

Evet, sorulması lazım gelen soru budur. Eşya ve hadiselerin, plastik dünyanın dışına çıkıp, aşkın olanı tutmak arzusunda olan ve insanı insana ikame eden şiir… İşte hangi şiir sorusunun cevabı. İslam her şeyi çerçevelediği gibi şiirimizi de çerçevelemiştir. İslam dairesi içinde bulunan her ferd dil ile ikrar ettiğini kalp ile tasdik etmek borcundadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırmak, memur ve mecbur olduğumuz biricik vazifedir. Şiirimizin de öncelediği bu rızadır. Öyle ki Türk’ün ruh kökünü röntgen camına tutup tahlile kalkıştığımızda görüp, görebileceğimiz yegane hakikat İslam’dır.

16 Eylül 2016

Karanfil Fanzin #21: Biliyoruz Bir Halk Ayaktayken Oturanlara Yer Yok!*

Karanfil Fanzin'in 21. sayısı çıktı. Sınırı 21. kez geçiyor, sesimizi 21. kez yükseltiyor ve yarım bıraktığımız şarkıya 21. kez dönüyoruz. "Şiirimiz kendini arıyor, ya şair?" sorusuyla başladığımız bu sayının manşetine Mustafa Melih Erdoğan'ın bir mısraı konuk oluyor. "BİLİYORUZ BİR HALK AYAKTAYKEN OTURANLARA YER YOK!" diyerek mesuliyetimizi ilan ve ihtar ediyoruz. Sezai Karakoç'tan yaptığımız bir iktibas ile şiirimizin istikametini çizdik. "Şiir, ruh pencerelerini Allah'a açtıkça şiirdir. Yoksa bal mumundan peteklerdir, bal değil."

21. sayımızda sizi karşılayacak olan ilk eser "Bir Şairken Zeyneb Olmak" başlıklı yazısıyla Merve Parlak'a ait. Divan Edebiyatı'nın bilinen ilk kadın şairi Zeyneb Hatun'dan yola çıkarak kadının şiirimizdeki yerini tahlil eden ve 2010 kuşağı şiirine de eleştiri getirmeyi ihmal etmeyen Parlak, şiiri fantezi metni haline getiren piyasaya karşı sesini yükseltiyor.

7 Ağustos 2016

,

Faaliyet Raporu

                                       Mustafa Melih Erdoğan’a

telefon gelir, şiir bölünür
bilenmiş bir bıçak olur ağzım

dilimi yontan yirmi dokuz yaranın ortasında, bilardo masalarında
beyaz gömleklerin, belgegeçerlerin, kabul günlerinin
çok tanrılı törenlerin, stabil nöbetlerin arasında
dağılır fotoğraflarda seyiren esmer delikanlılar
ölüm şekerlemelerle sunulur bizim çocuklara.

faaliyet raporlarında yeri yok bunun ve diğer olanların
dünyanın gavurlukla meşhur olduğu geçmiyor evraklara
kalem aleyhime duruyor masada, ha kırıldı ha kırılacak.
klavyelerde, gazetelerde ilahlar çok resimli, mühürler tamam, ekmek taze
sofrada dinmeyen kaşık sesleri, makina sesleri, pazar gezmeleri
homurtum evcimen, baba neşeli, anne şen.

yağmur amerika için tehlikeli bir maddedir,
piyasalar tedirgin olur suriyeli çocuklar sınıra yaklaşınca
yağan her damla zayıflatır dünyaya tutunan kolları
görünmeyen yaralar usulca iyileşir
yasemenler daha gür kokar dağlarda.

bankalar, holdingler, mezar kazıcıları, kalpazanlar
elimize silah tutuşturup namluyu bize doğrultanlar
afro sokaklarda, şişkin etine dolgun bir sırıtışla, ödemli kahkahalarla
çöl ülkelerine can simidi ihraç eden tüccarlar
harladığınız bu ateş, ceketinize sinen şam, tende biriken acı
yutacak sizi ummadığınız bir anda.

öyleyse daha derine girsin bıçak, ciğere kadar
washington’a kadar girsin, alsın sırtımızdan şu haçı
daha içe sesleniyorum, daha geniş açıyla,
yürümekle başlar başlar her şey
kır gezmesine çıkıyor gibi, cuma gecelerine
bahr’ül medidlere, şifa-i şeriflere
gidelim coşkun ırmakları, gürbüz kısrakları bıraktığımız ülkeye
koşmayı da hatırlarız bombalar patlayınca ensemizde.

Eyüp Aktuğ, Karanfil Fanzin, Sayı 20

3 Temmuz 2016

Karanfil Fanzin #20: Kırbaç Kimin Elinde Semer Kimin Belinde


Karanfil Fanzin'in 20. sayısı çıktı. Sınırı 20. kez geçiyor, sesimizi 20. kez yükseltiyor ve yarım bıraktığımız şarkıya 20. kez dönüyoruz. Sevecen değiliz, gidin buradan. "KIRBAÇ KİMİN ELİNDE SEMER KİMİN BELİNDE" manşetiyle okurlarımızı karşıladık ve Cemal Süreya'dan iki mısra ile bir de not bıraktı. "Bir kırıldık daha da kırılırız / Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza."

10 Nisan 2016

Karanfil Fanzin #19: Türk Şiirini At Pazarına Kim Soktu?


Karanfil Fanzin'in 19. sayısı çıktı. Sınırı 19. kez geçiyor, sesimizi 19. kez yükseltiyor ve 19. kez gitmemek üzere bir araya geliyoruz. Bir araya geldik ve gitmiyoruz. "TÜRK ŞİİRİNİ AT PAZARINA KİM SOKTU?" manşetiyle okurlarını karşılayan Karanfil Fanzin ve ekibi ilave bir not daha düştü: "Türk şiiri, at pazarı dergiciliği ile büyük bir ivme kazandı. İstanbullu dergileri tebrik ediyoruz."

20 Şubat 2016

, , ,

Hudutlu Bir Akıldan Hudutsuz Bir Servete

Ayna, metal bir levhanın parlatılmasıyla yahut cam bir levhanın bir takım kimyevi maddeler kullanılarak sırlanmasıyla elde edilen ve karşısında duran her ne ise soğuk bir dille onu tarife kalkan, esrarlı bir delik. Tabiiliğin veya ruhi muvazene kaybının ilk basamağı… Yalnızlığın ve tecrit edilmişliğin, herkeste olanın fakat hiç kimsede mevcut olmayanın, zayıflığın, çirkinliğin, güzelliğin, zaferin ve yenilginin ikamet ettiği biricik adres, ayna…

Gayet parlak ve ışıldayan bir derinlikle, herkesten gizlediğimiz o mahremi, o yasak sırrı, alnımızda remzlendiren bu esrarlı alet, müthiş bir hokkabazlık marifetiyle kendini kendinden olmayandan gizlemeyi başarmıştır. Aynanın karşısına geçen herkes, evvela kendisine dikkat kesilir. Kendinden önce aynayı görmek, suratındaki çizgilere yaklaşmadan evvel aynaya yaklaşabilmek ve onu bu esrarlı hava içinde kucaklayabilmek tabii insanların bir meselesi değildir. Kanaatimce ayna, sanat ve estetik adına girişilen keşiflerin en büyüğüdür. Bunun içindir ki zıt kutuplar arasında bir köprü görevi gördüğü inancındayım. Bir aynanın ayna olabilmesi için maddenin tabiatı gereğince belli başlı şartların hasıl olması gerekir. Girizgâh yaparken de üzerinden geçtik; metal bir levhanın parlatılmış olması yahut cam bir levhanın bir takım kimyevi maddeler kullanılarak sırlanması. Bütün bunlar uygun sıra ile bir araya geldiğinde karşımızda duracak olan nesne, bize asli görevini ifa eder mi? Evet veya hayır. Fakat unuttuğumuz bir şey var. Aynanın asli görevinin eksiksiz yerine getirebilmesi için insanın çalışır vaziyette, sıhhatli bir göze ihtiyacı vardır. Bu da yeterli değil. Nasıl ki bir otomobilin hareket edebilmesi için petrole ihtiyacı varsa, aynanın da ışığa ihtiyacı vardır. Aksi halde sonsuz, som bir karanlıktan başka bir şey sunamaz bize.

17 Ocak 2016

, , , , , , , , , , ,

Quartier Latin'den Hareketle Fransız Şiirini Okumak


Quartier Latin, Paris’in meşhur semtlerinden birisi. Şöhreti Avrupa’yı aşan bir talebe mahallesi. Nihat Sami Banarlı’nın “Yahya Kemal’in Hatıraları” isimli kitabının “Fransa’da Şiir” bölümünde, Yahya Kemal, Quartier Latin’den şöyle bahsediyor: “1904’ten sonra, Quartier Latin’de, şiire gözlerimi açtığım vakit yirmi yaşımı doldurmuş bulunuyordum.” Yahya Kemal’in ifadelerinden de anlaşılacağı gibi, dönemin şiiri Quartier Latin’de yazılmakta ve ülkemizden de birçok şairi etkileyen sanatkârlar – akımlar bu meşhur semtte ikamet etmektedir. Fransız sembolizminin kuramsallaşması ise işte bu muhitte olmuştur.

4 Aralık 2015

Karanfil Fanzin #17: Anlaşmak İstemiyoruz


Karanfil Fanzin’in 17. sayısı çıktı. Yumruğumuzu 17. kez sıkmanın, sınırı 17. kez geçmenin, sesimizi 17. kez yükseltmenin gururunu duyuyoruz. Bu sayımızda şiir, eleştiri, kitap, öykü ve sinema sahalarında bir araya geldik. Bir araya geldik ve 17. kez gitmiyoruz.

Bu sayımızın ön cümlesi: Anlaşmak istemiyoruz.

11 Kasım 2015

, , ,

Bu Hüznün Mesnevisi Yazılmadı*

Onu anmaya ve anlatmaya onun kelimelerinden hareketle başlayacağım. Çünkü bazı şairler yeryüzünde kiracılığını doldururken, kelimelerini de alarak göçerler bu dünyadan. Mesela yort ve savul sözcükleri Ece Ayhan’ı, çile ve kaldırımlar sözcükleri Necip Fazıl Kısakürek’i, diriliş ve sağanak sözcükleri Sezai Karakoç’u anımsatıyor ve anlatıyor. Satranç, nehir, hüzün, andaç, ilkyaz, güz, İskender, terk, canerik gibi kelimeleri de birbirine eklendiği zaman zihnimizde travolta kesimi saçlarıyla ve daima bir ıssızlık hali olan gözleriyle bir şair portresi beliriyor. Satrançtaki ilk açılışı, ilk aşka benzeten ve artık geri dönüş yoktur diyerek devam eden bir şair. Evet, dönüş yoktur artık.
evet ilk aşk gibi bir şeydir ilk açılış

artık dönüş yoktur
İlhami Çiçek, bir ilkyazdan koca bir güz yontan adam. Yirmi dokuz yıllık şiir yatağında gürül gürül akan bir ırmak. Hüznümüzde seğiren bir ağrı, kalbin orta yerinde çağıldayan bir çift göz. Terkisinde taşıdığı o kadim ve kabarık öyküye bizi de şahit tuttu. Yeryüzünün en meselesi, İlhami Çiçek şiirinin ana damarlarından birisiydi. İlhami Çiçek şiirlerinde inancın kavgasını veriyor ve inançsızlığı reddediyordu. Hayatın bir karşılığı olarak “satranç” isimli oyunu kabul eden şair, “göğe bezgin bakanların bir türlü öğrenemediği / bir oyundur satranç” mısralarında bu izahı belirginleştiriyor.

18 Ekim 2015

Karanfil Fanzin #16: İlhami Çiçek Özel Sayısı

Karanfil Fanzin’in İlhami Çiçek özel sayısı çıktı. Yumruğumuzu 16. kez sıkmanın, sınırı 16. kez geçmenin, sesimizi 16. kez yükseltmenin gururunu duyuyoruz. Bu sayımızda şiir, eleştiri, kitap, öykü ve müzik sahalarında bir araya geldik. Bir araya geldik ve 16. kez gitmiyoruz.

Eyüp Aktuğ, "Bu Hüznün Mesnevisi Yazılmadı*" başlıklı yazısıyla Satranç Dersleri'nden hareketle yarıda bırakılan oyunu geri çağırıyor, kaybedilen atları da beraberinde alarak. Ali Yılmaz, "İlhami Çiçek ile Stefan Zweig'in veya Müslüman Bir Şair ile Kafir Bir Romancı*'nın Satranca Bakışı" başlıklı yazısıyla Dr. B.'nin satranç zehirlenmesine uzanırken, kesin matın olmadığını bir dalgının gözüyle bize aktarıyor. Zülal Davan ise "Patikalar İz Boyu" yazısıyla ıssızlığı ve ekmeği aynı sunakta uzatıyor bizlere.

13 Eylül 2015

,

Elmanın Kararan Yüzü

Elmanın Kararan Yüzü

suya dair cümleler kurdum elmanın kararan yüzüne
savaştan kaçırdım içimde yeryüzünü gözetleyen çocuğu
onu yarınlarla avutup, umudu yonttum her yarın da.
bu takvim duvarda iyi durur dedim,
kendime bir yarın daha seçtim.
gördüm ki yokmuş hiç soluklanacak bir çeşme
Allah’ım yetişemiyorum verdiğim nefese.

çevirsem kırılacak bir anahtardı elimdeki
korkuyla yaklaştım yoluma eğleşen kapılara.
eve dönerken başka başka sokaklara saptım da
bulanık akşamlardan geçtim o şarkıdan geçtim.
dayak yedim babam kaşlarını çattı
anneme göstermedim sırtımdaki yaraları
ben yumruğumu hep cebimde sıktım
gözlerimi kıstım o saçlarını tararken.

her kulaçta bir yerim sancıdı
yürüdüm ayakkabımın boyası atana dek
öğrendim eve varmayan yolları.

içimi dökemedim
yüksek topuklar dilimi anlamadı.
kulak kesildim merdiven çıkan gülüşlere
kaç koridor sustum ben.
dağı karşıma aldım da eğdim başımı
balkonda sabahlattım beyrut’u, fairuz’u, gözlerini,
çamaşır ipleri de bilmiyor leylâ nasıl yazılır?
asansör çıkarmıyor beni dalından düştüğüm ağaca.

sancımı jenerikte görmüşler
ama filmin hep kesilen sahnelerindeyim.
vurulursam tam şuradan vurulacağım
esmer bir merhaba olacak dudaklarım.
film bitti, takvim düştü duvardan
kırıldı anahtarım kapıyı zorlarken
cevabını veremedim
yaşamak hayatın neresinde durmaktı?

Eyüp Aktuğ
Karanfil Fanzin, Ağustos 2015

31 Ağustos 2015

Karanfil Fanzin #15: Selâmün Aleyküm Dostlarım ve Düşmanlarım

Karanfil Fanzin’in Ağustos sayısı çıktı. Yumruğumuzu 15. kez sıkmanın, sınırı 15. kez geçmenin, sesimizi 15. kez yükseltmenin gururunu duyuyoruz. Bu sayımızda şiir, eleştiri, kitap, sinema ve müzik sahalarında bir araya geldik.

Eyüp Aktuğ, “Elmanın Kararan Yüzü” şiiriyle içinde yeryüzünü gözetleyen çocuğu savaştan alıkoymanın gayretinde, “çevirsem kırılacak bir anahtardı elimdeki / korkuyla yaklaştım yoluma eğleşen kapılara.” mısralarıyla filmin kesilen sahnelerinde yerini alıyor. Ali Yılmaz, “Zaman Yankısı” şiiriyle eski bir alfabeden hareketle bizleri Mısır’a, Sümer’e ve Babil’e doğru yolculuğa çıkarıyor, “uçaklar ve otomobillerden önce karşılaşsak / belli ki daha iyi anlaşacaktık” mısralarıyla modern zamanların ekşiyen suratında beşinci cevheri arıyor. Yasin Fişne ise “Unutmak” isimli şiiriyle unutmanın da bir nimet olduğunu hatırlatıyor bizlere, “artık anlamalıyım / kopya çekmenin sınava dahil olduğunu” mısralarıyla kirli sakal koalisyonlara kafa tutuyor. Uğur Yanıkel ise “Cumartesi Kırmızı” şiiriyle bu sayımızda yerini alıyor, “atlar su içer biz ağlarsak” mısraından hareketle… “Seni Hatırlatan” isimli şiiriyle Orhan Batuhan Akgül dikkatleri üzerine çekiyor, “Göğümüzde taçlanacak / Sen korkunç bir şiddetle eseceksin hatrıma” mısralarıyla belleğin kalp çıkmazındaki yerini gösteriyor bizlere.  Azad Tartud, “Açık Hesap” şiiriyle bizleri borçlandığımız kitapların ağırlığı altında ezmeyi ihmal etmiyor. Murat Bingöl ise İsmet’in Haydarpaşa Garı’nda başlayan serüvenini fısıldıyor bizlere “İstanbul’a Hoşgelmiştin İsmet” şiiriyle. Şiir bölümümüzün bir diğer şairi Samet Polat, “Kuşkulu Kuşluk Vakti” isimli şiiriyle yüzüstü düşmelerimizi bize tekrar gösteriyor.

14 Ağustos 2015

,

Biraz Toprak Etimi Soyacak Kadar

Biraz Toprak Etimi Soyacak Kadar

ı.
göğsümde biriken o şey saçlarına pay etti beni
gözlerinden bir çıngı düştü yüzümün kırışan yerine.
sesimi ikiye böldüm yarısını kulağına sakladım
bir yarım hep çoğaldı azalan tarafımın elinde.
korkulu ve tedirginim ağaçtan inemeyen bir çocuk gibi,
kalbime çarpa çarpa nefessiz kalışı kuşların
bu yüzdendi kollarımın sığamayışı yeryüzüne.

ıı.
bir rüzgâr gelse de koparsa beni gecenin dalından
karışsam solgun çiçeklerin kederini yoklayan yağmura
âh bir yolunu bulup söylesem bunları
toprağa mühür diye kondurduğun ayaklarına.
avuçlarımda soğuyor yaşamak sandığım
bir tutsam diyorum ilk gençliğimin elinden
hüseynî kalıyor dudağım adını dişlerimle ezerken.

ııı.
beni bir çerçeveye çivi diye kullanan
yazgımı asılı koyan o karanlık duvara...
ibrahim biliyorsun sen
ateşi neresinden tutarsam yanmaz ellerim
hangi türküyü söylemeli o dağı tırmanırken?
ya rabbi kalbimi alıkoy
bir ismin yankısında kalakaldım.

Eyüp Aktuğ
Karanfil Fanzin, 14

27 Temmuz 2015

Karanfil Fanzin #14: Batı Cephesinde Yeni Bir Şeyler Var

Karanfil Fanzin'in Temmuz sayısı çıktı. 14. defa sizleri bekliyor olmanın heyecanını duyuyoruz. 14. defa "merhabalar olsun" diyoruz. Bu sayımızda şiir ve deneme sahasında bir araya geldik. Çeviri şiirimiz bu sayıya yetişmedi. Bu sayıya özel olarak hazırladığımız sürpriz bölüm var. Küçük bir bulmaca, çözmeniz üzere kalemi elinize almanızı bekleyecek.

Eyüp Aktuğ, "Biraz Toprak Etimi Soyacak Kadar" şiiriyle kendisini gecenin dalında koparacak bir rüzgarın yolunu gözlüyor, "Korkulu ve tedirginim ağaçtan inemeyen bir çocuk gibi" mısraı ile hüznüne ortak olacak bir sağnak arıyor. Ardından Abdullah Güneş, "Tekerlekli Sandalye" şiiriyle gülüşerek halay çeken kadınların sisli bakışlarını resmediyor bizlere ve "Fikirler saplantılı sözcüklerle boğuşurken / Etimden irkildim" mısralarıyla kumral bir çocuğa darlanışını anlatıyor. "Dizlerinde Yaşamanın" şiiriyle Kaan Çapkın, bir açmazın peşine düşüyor ve "Çaresizlikten yeğdir bir anda yok olmak" mısraı ile kendi reçetesini kendisi yazıyor. Yasin Fişne ise "Sevdaya Yakarışlar" şiiriyle hükmen galip gelen ameliyat masalarından hareketle bir an için donuksuyor, "Aniden çatıyor kaşlarını elektrik yutmuş kablolar" mısraıyla o türküye bir kez daha selam gönderiyor.

30 Haziran 2015

,

Neden Bitlenmedi Prenses Diana

Neden Bitlenmedi Prenses Diana

ı.
Sen kasıklarından fay hattı geçen karanlık
Ey boğazıma şehirler kuran ortaçağ laneti
Aynalardan yüzüme sıçrayan bu irin neyin nesi?

;

Bana uzun yol şarkıları dinlettiler
Yürüyeceğim yolu ayaklarımdan çekip.

ıı.
Nafile mevsimler düşüp ekmeğin bayatlığına
Serin ve ışıltılı bir günaha kucak açıp
Çiçeklere aralayıp içimden geçmeyeni
Sığ korkular seçip avuç içimden
Doğurgan bir yalan söyledim yağmura
Yağmur inceltti dilimdeki kamburu.

ııı.
Gözlerimde kurak bir gülümsemeyle
Afrika'yı ayıklıyorum pirinçten
Dudaklarımı birbirine ilikliyor şarkılar
Örtebilecek mi avuçlarım yüzümü
Yüzüm neden çelişiyor aynalarla
Hayatın neresinde durdu saatim
Anlatın biraz.

Kalbi dağlara çarpan
Çığlığımızı kucaklayan ovalarda
Metruk bir şarkı toprağın kırılmışlığı
Hüzüncül bir kuş sesimizi bölen.

Dünyanın ampirik bir izahı var mı
Laboratuvarlara soralım
Neden bitlenmedi Prenses Diana?

Eyüp Aktuğ

Karanfil Fanzin'in 13. sayısında yayınlanmıştır.

23 Haziran 2015

Karanfil Fanzin #13: Yerçekimi Yoktur Gökitimi Vardır

Karanfil Fanzin’in Haziran sayısı çıktı. Sizlere 13. defa “merhabalar olsun” diyoruz. 13. sayımızda da şiir, hikâye, çeviri ve sinema bölümleri ile karşınızda olacağız. Karanfil’in Avrupa’ya açılan kapısı olan Arzu Görenay, ilerleyen sayılarımızda bizler için daha yetkin çevirilerini sunacağını belirtirken, 12. sayımızda yayınladığımız Tia Karla’nın “Karanlık Bir Günbatımı” şiirinin çevirisi blog adresimizden paylaşmayı uygun gördük.

Eyüp Aktuğ, “Neden Bitlenmedi Prenses Diana” şiiriyle doğurgan bir yalan söylüyor ve “Bana uzun yol şarkıları dinlettiler / Yürüyeceğim yolu ayaklarımdan çekip” mısraları ile bizim hikâyemizi bize hatırlatıyor. Ardından Ali Yılmaz “Züleyha” şiiriyle ruhumuza saygın bir cinayetten kesitler sunuyor ve “İkincide herkes sever...” mısraı ile modernizme okkalı bir tokat indiriyor. “Dört Yapraklı Yoncanın Sekizinci Rengi” isimli şiiriye Yasin Fişne, okurlarının karşısına kendi korkularını çıkarıyor ve “Ama ben korkmuyorum yani susmayacağım / Defter kontrolü yapanlara inat” diyerek yonca tarlalarının serinliği yansıtıyor. Süleyman Turgut ise “Savaş Vaktidir” şiiriyle üç yaşına iltica eden çerilerden bir tablo sunuyor, “bir yangın yeri türküsü kadar sancıyan. / kemikten közler kucaklıyorum her sabah” mısralarıyla ince  -fakat keskin- bir dokunuş yapıyor alnımıza. Peşinden Ezgi Temel’in “Salyangoz Kabuğuna Sarılmış Melodram Şeritleri” isimli şiiri geliyor, ölümcül tutkularını karanlık bir ağızla susuyor. Nötr Adamın Kamburu, “Nötr Adamın Kambur Balinası” şiiriyle bir balinanın sırtında başlayan yolculuğunu bizlerle paylaşıyor ve “su çok güzel ama insanı boğar” mısraıyla zihnimizi tırmalamayı ihmal etmiyor. Çamur Zıpzıpı müstear ismiyle “Güzeli Düşkünlüğü” isimli şiiriyle şiir bölümümüze dahil oluyor.

19 Mayıs 2015

,

Kirli Siyah

solgun bir gülüşün beklediği her neyse
şehir onu kaçırdı benden
taşlara kazınmış bir kelimeyi tekrarlayarak
bana uzaklık bağışladı toprak
toprak anlattı suyun nereye döndüğünü
bilmiyorum bunu nasıl dillendirir insan
içimi söken bulantıyı kim sahiplenir

ayakkabı numaram karşılamıyor yeryüzünü
kırılgan bileklerime sürtünüyor soğuk
bu kez başlamıyorum kitaba kaldığım yerden
anlıyorum bu onlar için makul bir sebepti
aynı uğursuzluğu tekrar edip durdular

uyku yiyen bir hikâyeyi zorladı dilime
dilim şişman dişlerim zarif değil

onu hiç öpmedim ama
izi kaldı dudaklarımda
neydi saçlarımda çağıldayan o hırçın şey?
oysa biliyordum
kalp yanlış anlamalarla çarpan bir şeydi
ve her şey bir yanılsamayla gösteriyordu kendini.

Eyüp Aktuğ, Karanfil Fanzin, 12

6 Mayıs 2015

Karanfil Fanzin #12: Nehirlerin Uğultusu Var Oldukça

Karanfil Fanzin'in 12. sayısı çıkıyor. Yine şiir, çeviri ve sinema bölümlerimiz ile karşınızda olacağız. Bu sayıda Arzu Görenay, yaşamının büyük bir kısmını akıl hastanesinde geçiren, Fransız sürrealist şiirinin en önemli temsilcilerinden Antonin Artaud'un Dark Poet isimli şiirinin çevirisiyle sayımızın çeviri bölümüne katkıda bulunuyor.