Enfa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Enfa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Mayıs 2016

, , , , , , ,

Yalnızız ve Bozkırkurdu’ndan Hareketle Ruhun Beden Çıkmazı Üzerine

Türk edebiyatında romanın varlığından söz açacak olursak Peyami Safa’yı ve onun Yalnızız’ını başköşeye oturtmamız gerekir. Edebiyatçılığının yanında psikolojik ve felsefî açıdan da tahlil edilmesi gereken Peyami Safa’nın yapıtlarına kısaca değinecek olursak özgünlüğü ve yetkinliğiyle ışıldayan psikolojik tahliller ile çağın getirdiği ruhî ve bedenî buhranları röntgen camına tutmuş, yirminci asrın büyük meselelerinden makinaya ve makinalaşmaya karşı insanın kendisine cephe almasını anlatmış, anlatırken de ideal ve mutlak olana yakınlaştırdığı ütopyasını eserlerine giydirmiştir.

29 Eylül 2015

,

Tahammülfersa

ı.
yağmurun ve toprağın insanı çattığı bir zamanda
şehrin iniltisi henüz uğramamışken bileklerime
şükür kelimesinin ekmek gibi boğazımdan geçtiği
kalbin yaşamaya yettiği çağlara uzandım,
insanoğlunun kravatlarla boğazlanmadığı çağlara.

kırdım bilinç isimli o şemsiyeyi,
gövdeme nehirleri bağlayan bir dalgınlıkla
göğsümü sıradaki sağnak için açtım.

ıı.
onlara leyla budur dedim ekmeği tutarak
öpüp alnıma koydum onu nerede görsem,
dantel gözleri yoktu bizim leyla'nın
koynum buğday tarlası ellerim toprağın saçlarında.
yasalarda yok akşamüstü eve dönüşü bir babanın
bu tunç bir şarkıdır dudakta oğullar için.
biliyordum yalnızca bir anne başarabilirdi
buharlı makinanın keşfini ertelemeyi,
onu inandıramadım uçakların da sahiden uçtuğuna.

ııı.
göğsümden yeryüzüne taşan o şey nedir?
nedir bir kalpten başka bir kalbe çarpan,
yutkunurken boğazıma barajlar kuran o şey?
evlenişi gibi kız kardeşimin, onu alnından ilk öpüşüm gibi
keder ve sevinç hırpalamakta beni.
ve aşkı tarif etmek yoktu heveslerimin içinde,
gece yarılarında ay nasıl vurur iki kaşımın ortasından bilmezdim,
anlamazdım açık bırakılan bir pencere ne işe yarar,
yahut mektupların bir ucu neden kundaklanır.
sonra fabrikaların paydos düdüğü, ümmü gülsüm, enta omri
kamyon garı, kollarım zayıf, bacaklarım titriyor sonra yirmi lira.
o kıza getirecektim şimdi lafı ama eve yürüyerek döndüm
öyle yorgunum ki.
hep kışa büküldü nedense geçtiğim yollar,
gurbetin tadına vardım ağzım yandı.

göz döktüğü kadarmış
gördüm.

ıv.
nasılsa kapılar kapanmak içindir.
bir ev başka bir evden kapıyla başlar ayrılmaya,
bir oda başka bir odadan kapılarla bölünür önce,
ve yüzümüze kapanmayı bekleyen bir kapı bulunur her zaman.
yaşamak da bir kapıdır aslında yüzüme ölümün çarpacağı bir kapı,
o halde niçin bunca uğraş?
Allahsız iktisat hüznümüze ipotek çıkartmışken,
insanın aziz sayıldığı, ekmeğin hem leyla hem anne olup
soframızı hazırlayıp soframıza konduğu çağlar
bilmek isterim hangi kapının ardında kaldı?

gazeteler yazmadı içimden geçeni
bir güvercin ölüsüyle uyanmak gökyüzüne
varılmıyormuş bir yeri terk etmeden bir başka yere
öğrettiler
insan bir başkasının acısıyla nasıl susar
annemin ipek ellerinden, babamın gözlerime değişinden sonra
o kıza getirecektim şimdi lafı o kızın saçlarına

Allahsız iktisat.

v.
çocuklar, bu ilk dersimiz
yara aldık
yaralarımızdan yürüyeceğiz Allah'a.

Eyüp Aktuğ
Enfa Edebiyat - Ağustos 2015

17 Nisan 2015

,

Göğe Tutulan Ayna | Eyüp Aktuğ

rabbim dağların boy mu atıyor
yoksa yeryüzüne mi iniyor bu gök?

bir kadın tanıdım vaktiyle dünyanın birinde
roma’yı ikiye bölecek kadar güzel
bir çağı yerinden oynatacak kadar.
eğer kristof kolomb görseydi onu
cayardı amerika’yı keşfinden.

ı.
boynunu kiraz ağacına uzatırken mırıldandığım şey:
uzun günbatımları olurdu güldüğü zaman.

göreli bir maviliğin koynuna uzandın
ve saçlarına sakladın yağmuru
bense karanlığı sıyırdım gözlerinden.
evet böyle başlamış olmalıydı
bunca kalabalıktan bize
bir tenhalık yontan hikâyem.

ıı.
bir yağmur zamanı onu izlerken gördüğüm düş:
gökyüzünü okudum onu severken.

kimsenin okumadığı bir kitaptı gökyüzü.
sen ellerini sürdüğünden beri bulutlara
avuçlarım açık hava kütüphanesi,
yeryüzüne dağılıyorum ıslandıkça.
sen tarif edemediğin bir şey sunuyorsun bana
ben onun adına yaşamak diyorum.

ııı.
ayakları toprağa değince başlayan şarkı:
anladım ki sevmek için çok kalabalık buralar.

yüzüme yağmur gibi dökülen o tebessüm
ah bir bilseniz yaşamak nedir?
sizin gözlerinizi büyük caddeler incitmiş
hem çok kaş çatışı olmuşsunuz.
oysa toprağa düşen bir gök resmi
yağmura üflediğim bu şiir.

Eyüp Aktuğ
(Enfa Edebiyat Dergisi'nin 1. sayısında yayınlamıştır.)

4 Nisan 2015

Enfa Edebiyat Dergisi'nin 1. Sayısı Çıktı

Enfa Edebiyat Dergisi ilk çiçeğini açtı. Taşra edebiyat dergiciliğine ilk sayısıyla "merhabalar olsun" diyen Enfa Edebiyat, şiir - öykü - deneme türlerinde yazın dünyamıza eser sunarak gönüllerde hoş bir yankı uyandırmayı amaçlıyor. Enfa Edebiyat'ın ilk sayısı 12 sayfadan oluşmakta, ama öyle sıcak ve öyle samimi, dolu dolu bir sayı olmuş. Dergiyi elinize aldığınızda ve ithaf bölümü ile karşılaştığınızda yüzünüzde bir tebessüm bırakacak olan şu satırlarla karşılaşacaksınız.
dostluğunu hissetiren güzel insanlara,
içilen tüm kivi çaylarına,
ve bunca tebessümün vesilesi olan
varlığıyla huzur bulduğumuz
hüseyin kaya hocamıza
ithaf olunur.
Enfa Edebiyat'ı biraz tanımak ve tanıtmak istiyoruz. Kendisini Enfa Edebiyat'ta "şey" olarak tanımlayan Ubeydullah aslında derginin imtiyaz sahibidir. Derginin editörlüğünü Neslihan Ermahiş yapmakta, şiir editörlüğünü Eyüp Aktuğ ve nesir editörlüğünü Mete Almalı yürütmekte. Derginin sanat editörlüğünde ise Sümeyye Yöner bulunmakta. Enfa Edebiyat'ta Sosyal Medya Ekipler Amiri ise Liya Zerya. Bir de Enfa: Hüseyin Kaya.