Zeki Altın ve Üç Kişilik Ölüm Marşı Kitabı |
1) Merhaba Zeki. Bugün seninle şiir serüvenini ve ilk kitabın olan Üç Kişilik Ölüm Marşı’nı konuşmak istiyorum. Öncelikle kitabın için tebrik ederim. Uzun süredir çeşitli edebiyat dergilerinde yayınlanan şiirlerin ile okurunla buluşuyorsun. Dergi sayfalarından şahit olduğum şiir serüveninde şiir dili canlı olan, dilin sunduğu imkanları zorlayıp şiirinde yeni denemeler yapmaktan çekinmeyen bir Zeki Altın ile karşı karşıya geldim. İlk sorum kitabın isminden hareketle olacak. Otuzuncu sayfada kendisine yer bulan “Üç Kişilik Ölüm Marşı” başlıklı şiirin kitaba ismini vermesinde özel bir durum var mıdır?
2) Bu şiirden destek alıp şu soruyu da sormak istiyorum. Kitaba ismini veren bu şiirde “tutunduğumuz o ilk asa” ifadesini kullanıyorsun. Senin tutunduğun asa, gücünü artıran, sana umutsuz anlarında umut olan şey nedir?
Çok lirik gelecek belki ama yine de söylemem lazım. Benim tuttuğun o ilk asa Edebiyat. Edebiyat nezdinde şiir. Şiir nezde ümit. Bu zincirlerin halkaları hiçbir zaman ayrılmamalı birbirinden. Benim yaşama tutunduğum noktada zincirlerin halkaları başlıyor. Tabiî ki insan bu halkaların odağında mevcut. İnsanı oradan alırsam demir parçaları kalır geriye. Demirin yaşam enerjisini aldığı yer odağındaki insan. Allah’ın bize bahşettiği değerler katmanında bizler birer ayna vasıtasıyla kendimizi toparlarız. İnsanın aynası da edebiyat ve şiir nezdinde insandır. Güzel insanı bulmaktır. Güzelde sabit kalmaya gayret sarf etmektir.
3) Bu girizgahtan sonra söyleşimizin olmazsa olmaz sorusuna geçebilirim. Zeki Altın şiire neden başladı? Şiirini geliştirirken beslendiği kaynaklar ve alanlar nelerdi?
Şiire başlamak... Aslında şu soruya verebilecek uzun bir cevabım var. Lise 2’inci sınıfta bir hocamın tavsiyesiyle ilk şiirimi yazmıştım. Yarışmada şiir ikinci seçildi. Şiire Mehmet Akif’in mensuplarını okuyarak başladım. Sanırım şiir içindeki öykü kurguları beni etkilemişti. Seyfi Baba, Bülbül, Küfe... Okurken şiir ve öykü tadında bir lezzet alıyordum. Sonrasında şiir ve öyküyü ayırıp derinlemesine okuma sürecine girdim. Yeni okumalar yeni şiir yazmalarına vesile oldu. Yazdıklarım sonrasında Mahalle Mektebi, Edebiyat Ortamı, KE, Türk Dili, Yedi İklim farklı dergilerde yayınlandı. Ancak şiirin özüne beni götüren şey sanırım nesneler oldu. Yıllarca temas halinde olduğumuz varlıklar, nesneler zihin dünyamızda uzun zamanlar yer kaplıyorlar. Daha çok kavramlar ve nesneler üzerine çalışarak şiirlerimi yazmaya çalıştım. Şiirin beslenme kaynakları olarak doğa, insanlar, kavramlar, müzik, gezdiğim yerler ve filmler almaya başladı. Özellikle son zamanlarda sinema üzerine yoğunlaşma gayretindeyim. Sinema şiir üzerine bir alan açmak istiyorum.
4) Şair şiir yolculuğunda çok çeşitli kaynaklardan beslenmektedir. Kitabı bazı bölümlerinde ve sayfalarında beslendiğin bu kaynaklara dair ipuçlarına rastlamak mümkün. Beslendiğin kaynakları okurların ile paylaşır mısın?
Yukarda bahsettiğim gibi Üç Kişilik Ölüm Marşı’nı besleyen birçok alan var. Birkaç tanesini kitapla ilişkilendirerek bahsedebilirim. İlk şiirde şiirimizin büyük ismi İsmet Özel’e selam göndermesi ile başlıyor. Şiir Okuma Kılavuzundan hareketle şairin kendini okuduğu bir şiir ortaya çıktı. Yitik Cennet’in bölümü değerli şairimiz Sezai Karakoç’un büyük düşünce dünyasına verilen bir selâmlama. Ölüm Marşı, müziğin dehası Chopin’e bir dokunuşla bağını kuruyor. Şiirin tüm alanlarla dirsek temasında bulunduğu için şairin hatta okurun bu alanlara yakın durması gerekiyor. Şiir zengin bir beslenme kaynağına mevcut. Beslenmediği takdirde zamanla ölümüne sebebiyet verebilir.
5) Kitabın bölümlerini incelediğim de Şair Göçü Mevsim Terk, Ölüm Marşı, Yitik Cennet, Alafranga başlıkları ile birbirinden ayrıldığını görüyorum. Bölümleri bu şekilde isimlendirmenin ve sıralamanın anlam dünyandaki karşılığını merak ediyorum.
Aslında kitap ilk etapta üç bölümden oluşacaktı. Açıkçası Alafranga sonradan eklendi. Zihnimde kitabın bölümlemesi bu kavramlar ve şiirlerin içindeki bütünlüğü esas almaktı. Bu şekilde de yaptım. Şairin kendiyle hesaplaşması ilk bölümde, Ölümle mücadelesi ikinci bölümde ve asıl yurdu Yitik Cennet’ini bulması üçüncü bölümde olacaktı. Bu bölümlerin bir bakıma da şairin yaşam döngüsünü de anlatmasını istedim. Son bölüm olan Alafranga hesapta olmayan bir bölüm olarak çıktı. :)
6) Şiir bir arzunun ürünü olarak ortaya çıkmakta, buna inananlardanım. Biçim ve anlam yönüyle çokça çalışılmış, bazen güven ile bazen kaygı ile ilk kitapta kendisine yer bulmuş şiirler, şairinin ilk verimi olması sebebiyle çeşitli endişeler oluşturabiliyor. Bu bağlamda Üç Kişilik Ölüm Marşı’nda en kuvvetli gördüğün şiir hangisiydi? Mümkünse eğer hikayesini de duymak isterim?
Aslında kitaptaki tüm şiirlerin bir arzu peşinde geldiğini söyleyebilirim. Bir şiiri diğerinden ayrı tutmam doğru olmaz. Arzu kavramı önemli benim için. Bunun peşinden girilmeden tam anlamıyla bir eser vücuda gelmiyor. İnsanda itici bir güç oluyor bu. İlk eserin yayınlanmasından bu yana beni arzu ve endişe hep kıskaca almıştır. Her bir eserin yazılışında arzu, yayınlanması evresindeyse ise endişe hakim duygular olarak bende etkisini gösteriyor. Acaba şiir olmuş mudur veya acaba şurasında bir değişiklik yapsam mı diye düşüğüm çok olmuştur. Ancak içimdeki bir yerde bu oldu, artık uğraşma dediğine artık yazma eylemini bitiriyor, eserin uygunluğu durumuna göre de dergiye gönderiyorum yayınlanması için. Hikâyesinin beni etkilediği şiirlerden biri Marduk Delikanlısının Meczupluğuna Dair şiiriydi. Değerli dostum Ubeydullah ve Osman ile Van’da Meczup adlı bir fanzin çıkardığımız 2016 yılıydı. Hararetli edebî tartışmalar ve sohbetlere denk geldiğimiz zamanlar çok oldu. Bir sohbetimizde de neler yapabiliriz, nasıl bir şeyler deneyebiliriz derken Ubeydullah’ın bana fantastik bir şiir yazma teklifi geldi. Şaşırdım. Ama o an evet yazarım dedim. Sonrasında iki üç bölümlük bu şiir oluştu.
7) Peki, çağdaşın olan şairlerden ilk kitabını çıkarmaya hazırlananlar için neler söylemek istersin? Bu konuda onlara bir tavsiyen olacak mı? Bu soruya ek olarak çağdaşın olan şairlerden kimleri okuduğunu, kimlerin çalışmalarını takip ettiğini merak ediyorum.
Çağdaşım olan birçok yazar şair arkadaşımla görüşmeye çalışıyorum. Birbirimize fikir alışverişinde bulunuyoruz. Nasıl ki onların benim kitabın çıkışında emekleri varsa görüşleri kıymetli ise kendi düşüncelerimi de ilgiyle soranlara iletiyorum. Biçim, içerik ve üslup konusunda birbirimizi desteklememiz çok önemli. Çünkü her okur maalesef ciddi eleştirilerde bulunamayabiliyor. Ancak yazanlar veya iyi okurlar iyi bir şekilde esere eleştiri getirebiliyorlar. Benim kitap konusunda şairlerin genel olarak üsluba daha çok dikkat etmeleri gerektiğini düşünüyorum. Şiirde dil okurların ilk ciddi eleştiride bulunduğu noktadır. Sonrasında diğer hususlar gelir. Ben elimden geldiğince yazdığım şiirlerde kendime ait bir dille okurların karşısına çıkmaya çalışıyorum. Arkadaşlar olarak takip ettiğim isimler var. Bire bir iletişimde olduğum isimler de. Dergilerde çok az yer bulabilse de Osman Hasdemir’in şiirlerinde ayrı bir tat buluyorum. Yazdığı şiirlerde farklı bir dil kullanıyor. Kadir Korkut, Enes Talha Tüfekçi, Can Acer, Mert Mevlüt Gökçe, Bayram Zıvalı, Ümit Güçlü, Yunus Karadağ, Fatih Memiş, Yusuf Koşal, Emin Metin, Muhammed Durmuş, Eda Fırat... gibi isimlerden bazılarını sayabilirim. Daha daha fazla dergi odaklı takip ettiğim isimler var ancak ben özellikle birkaç tanesine değindim.
8) Kitabının ithaf sayfasından sonra Osman’ın “Çekilirken” başlıklı şiirnden mısralar alıntıladığını fark ettim. “Marduk Delikanlısının Meczupluğuna Dair” başlıklı şiirini ise Ubeydullah’a ithaf etmiştin. Osman Hasdemir ve Ubeydullah Öz senin için neyi ifade ediyor?
Güzel soru. Evet kitabın sayfaları Çekilirken isimli şiirin mısraları ile açılıyor. Osman ve Ubeydullah kardeşlerim gibiler. Van’da görev yaptığı zamanlarda yaklaşık üç-dört yıl beraber şiirin, edebiyatın tozunu soluduk. Aynı şekilde fanzinler çıkarıp farklı eserlerin yazımında birbirimize kapılar araladık. Kitabın çıkma sürecinden önce karşılıklı olarak birbirimize yazdığımız şiirler vardı. Kitap çıkma sürecinde de bu kitabın sayfalarını okura açacak en değerli mısraların Çekilirken’e ait mısralar olduğunu düşünüp epigraf olarak kitaba ekledim. Ubeydullah ile aramızda geçen Marduk Delikanlısının Meczupluğuna Dair şiirin hikâyesini de anlatmıştım. Güzel bir anı oldu. Şiir aynı estetik güzellikte mi onu bilemem. :)
Ancak bu iki isim için edebiyat ve şiirin vesileyle hayatın bana kazandırdığı çok değerli dostlar. Yıllardır kalbi dostluğu muz devam etmek de. Edecek de.
9) Öğretmen olduğunu ve mesleğini severek yaptığını biliyoruz. Şiir serüveninde öğretmenlik mesleğin şiirini etkiledi mi? Anadoluda, merkeze uzak bir bölgede görev yapıyor olman edebi kişiliğini oluşturma sürecinde nasıl bir etki bıraktı?
Cevap: Öğretmen olmam aslında okuma ve yazmaya olan süreci kolaylaştırdı. Çünkü başka işler ile meşgul olmak maalesef zaman açısından olumsuz etkilediği arkadaşlar var. Ben bu açıdan kendimi şanslı hissediyorum. Van’da ve Erzurum’da görev yaptığım farklı coğrafya şartları yazdığım şiirlerde de kendisini gösterdi. Bir taraftan Van Gölü’nün kıyısında diğer taraftan ülkenin en büyük dağlarından biri olan Palandöken dağının eteklerinde zamanın bana bıraktığı anları edebî eserlere dönüştürmek, asıl kalan bunlar oldu. Bunun yanısıra öğrencilerimle beraber çocuk dergilerine yazdığımız eserler ve o çocukların yazdığı eserlerin yayınlanması sonrası sevinçleri her seferinde beni daha çok yazmaya itti. Okudukça yazdıkça çocuklar daha güzeller. Daim olur umarım bu hevesleri.
10) Güzel sohbetin için teşekkür ediyorum ve yeniden ilk kitabın “Üç Kişilik Ölüm Marşı”nı tebrik ederim. İnşallah okurunu bulsun, yeni kitaplarına vesile olsun. Bizi okuyanlar için üç şiir kitabı, üç film ve üç şarkı tavsiyesi vermek ister misin?
Ben teşekkür ederim Eyüp, bu keyifli güzel sohbet için. Güzel dua ve temennilerin için de çok sağ ol. Tabiî ki de. Üç şiir kitabı: İsmet Özel/Erbain, Ahmet Murat/Kalbin Kararı ve Edip Cansever Yerçekimli Karanfil. Üç film: Tufan Taştan/Sen Ben Lenin, Abbas Kiyarüstemi’nin Kirazın Tadı ve Zaza Urushadze’nin Mandalina Bahçesi. Üç şarkı: Musa Eroğlu/ Sen Çamlı Dağlarda Ağaran Şafak Yasmin Levy/ La Alegria ve Mohsen Namjoo’nun Khan Baji isimli şarkısını önerebilirim. Herkese keyifli okumalar, izlemeler ve dinlemeler diliyorum.
0 Yorum:
Yorum Gönder
Bloguma ziyaretiniz için teşekkür ederim. Bu içeriği beğendiyseniz paylaşabilir, yorum yaparak katkıda bulunabilirsiniz. Yeniden görüşmek ümidiyle...