Şu üç soruyu önemsiyorum. Bu sorular Tolstoy'un "İnsan Neyle Yaşar?" başlıklı hikâyesinde soruluyor. Bu sorulardan birincisi: İnsanın özünde, mayasında, hamurunda -artık adına her ne diyorsanız- var olan şey nedir? İnsanın bir fıtrat üzerine bu dünyaya gözlerini açtığına inanıyorum. Bu fıtratı muhafaza edecek olan da onu yitirecek olan da yine insanın kendisidir. Peki fıtrat dediğimiz şey nedir? Fıtrat kelimesi anlam itibariyle "ilk yaratılış" manası taşımaktadır. Varlık ilk defa ortaya çıktığında, vücut kazanıp bu dünyaya ulaştığında mükemmel haldedir. Onun bu mükemmelliği zaman içerisinde bu dünyanın çukurlarına bata çıka bozulmaya başlar. En nihayet çok çeşitli kusur ve eksikliklerle dolu bir hâle dönüşür. İkinci soru: İnsana verilmeyen şey nedir? Bu soru üzerine daha çok düşündüm. İnsanın yoksun kaldığı şeyler bazen insana verilmiş bir nimet olarak karşısına çıkabiliyor. Bu durumda insanların sahip oldukları, sahip olamadıkları, beraberinde getirdikleri veya beraberinde götürdükleri onun neyle yaşadığını göstermekte. Beraber olduklarımız, beraberlik kurduğumuz her ne varsa, bizi bir noktaya taşıyor. Sonunda bütün yolların çıktığı iki nokta var. Pişmanlık ve şükür. İşte üçüncü soru ve cevabı: İnsan neyle yaşar? Bence insanı yaşatan şeyin adı şükürdür.
Biraz izlediğim filmlerden, okuduğum kitaplardan ve dergilerden söz etmek istiyorum. Uzun zamandır izlemek istediğim, merak ettiğim bir filmdi. Kuru Otlar Üstüne. Filmin geçtiği coğrafyayı yakından görmüş, tanımış, uzun yıllar tecrübe etmiş birisiyim. Filmi izlerken kendimi yer yer filmin içinde buldum. Filmi çok başarılı buldum. Filmin yönetmeni Nuri Bilge Ceylan. Yönetmenin diğer filmlerini göz önüne aldığım da Kuru Otlar Üstüne filminde "entelektüel bir sıkıntı" göremedim. Film, ortalama yaşam süren insanların ortalama sıkıntılarını anlatıyor.
Bir de TRT 1'de geçtiğimiz Perşembe günü yayınlanmaya başlayan bir dizi var. Bu diziden de söz etmek istiyorum. Psikolojik Gerilim türünde çekilmiş filmler ilgimi çekmiştir. Bu filmlerden birisi de Rebecca. Alfred Hitchcock'un yönetmenliğini yaptığı Rebecca, bir roman uyarlaması. Daphne Du Maurier'in aynı isimli romanından uyarlanan filmin konusu saplantılı bir aşka ve bağlılığa dayanıyor. Filmin baş karakteri Maxim vefat eden eşi Rebecca'ya karşı saplantılı bir şekilde bağlılık göstermektedir. Evde yaşayan diğer bireylerde de aynı bağlılığı görüyoruz. Filmde bir fotoğraftan ibaret olan Rebecca eşinin hatıralarında hala yaşamaktadır. Maxim, Rebecca'ya duyduğu bu saplantılı duygulara rağmen yeni bir evlilik yapar. Maxim'in yeni eşi evlenirken onun ve ev ahalisinin saplantılı duygularından haberdar değildir. Sonrasında ise psikolojik gerilim içeren olaylar gelişmeye başlar. Bu arada film 1940 yılında Oscar kazanır. Sinemamızın altın yıllarını yaşadığı 1960'lı yıllarda Rebecca filminin "Kıskanç Kadın" ismi ile uyarlandığını görüyoruz. Filmi daha önce Fanatik Film YouTube sayfasından izlemiştim. Nuri Ergün'ün yönettiği filmin senaryosunu Osman Fahir Seden kaleme almış. Film 1066 yılında çekilmiş. Başrollerinde Cüneyt Arkın ve Hülya Koçyiğit oynamaktadır. Bu dönemde Kıskanç Kadın filminden önce ve sonra da psikolojik gerilim türünde filmlerimiz olmuştur. Yıldız Tepe (1965), Sevgim ve Gururum (1965) ve Kadın Düşmanı (1967) bu fimlerden bazıları. İşte TRT 1'in duyurduğu bu yeni dizi Kül Masalı ismi ile karşımıza çıkıyor. Rebecca'ya çok benzeyen bir konusu var. Önceki filmlerde yer alan diyaloglara, olaylara ve kurguya fazlasıyla benzer taraflar gördüm. Umarım eserin psikolojik gerilim yönünü ihmal etmezler.
Tolstoy'un hikâyelerinden okuyorum şu sıralar. Değişen dünyayı ve yeni ahlak anlayışını konu ettiği hikayelerinde insanlığın aşmaya çalıştığı sorunları ele alıyor. Takip ettiğim edebiyat dergilerine gelince... Hece Dergisi 326. sayısında "2023 ŞİİRİ" başlığı altında bir dosya çalışması yapmış. Söz konusu dosyada tanıdığım şairler var. Yunus Emre Altuntaş ve Ümit Çiçekli. Yunus Emre Altuntaş "Türk Şiirinde Çevirinin Rolü" başlıklı yazısıyla, Ümit Çiçekli ise "Dil Çöktü Bize Ne Söylüyor?" başlıklı yazısıyla dergiye katkı sunmuş.
***
Hava sıcaklıklarının mevsim normallerinin çok üzerinde olduğu bir kış mevsimi yaşıyoruz. Şubat ayını on gün sonra geride bırakacak olmamıza rağmen Sivas'ta sadece bir defa kar örtüsü oluşmuş durumda. Yağışların yağmurlarla devam ettiği bir dönem oldu. Geçtiğim Kasım ayında aracımıza kışlık lastikleri takmıştık. Fakat yazlık lastiklerle kışı geçirebilirmişiz.
Şükür enerjisiyle dolduğum bir anda okuduğum bir yazı oldu. Sanki, evrene gönderdiğim mesajlar karşılık buldu ve yazı önüme düştü. Öyle hissettim. Eskiden okuduğum bloglara bakarken sitenizi gördüm. Yazı anlamlıydı. Neden önceden okumuş olduğumu anladım. Her günümüze şükür :) Tavsiyeler çok iyiydi. Filmlere bakacağım.
YanıtlaSilZiyaretiniz ve değerli yorumunuz için teşekkür ediyorum.
Sil