Son günlerde yazmak üzerine düşünüyorum. Yazmak eylemi, düşünceleri, fikirleri, duyguları, hayalleri, kısacası kalbimizden ve zihnimizden geçen bir çok şeyi kağıdın üzerine tecessüm ettiren, yansıtan bir eylemdir. Konuşmak gibi yazmak da iletişim araçlarından birisidir. Tıpkı yazmak da okumak gibi vakit isteyen bir durumdur. "İşleyen demir ışıldar." atasözünde olduğu gibi okudukça ve yazdıkça zihnimizden ve kalbimizden kağıda geçmeyi bekleyen her şey daha iyi ve doğru bir şekilde kağıda geçecektir. Beni bu düşüncelere sevk eden bir yazı oldu. Çağrı Subaşı, Aşkar Dergisi'nin internet sitesinde "Yazmak Üzerine Kısa Bir Tahlil" başlığı altında bir kitaptan söz etti. Raymond Carver'in Yazmak Üzerine isimli kitabını kısaca tanıttı.
Raymond Carver, hikaye ve şiir üzerine, özellikle de kısa hikâyeler üzerine yoğunlaşmış. İşinin mesai saatleri gününün çoğunu alınca kısa hikâyelere yönelmiş. Yazmaya vakit ayırmanın zorluğunu çokça yaşamış. Belki de bu zorluklar daha kaliteli yazılar neşretmesine vesile oldu. Her ne olursa olsun, hayatı ne kadar yoğun geçerse geçsin yazmaktan hiç vazgeçmemiş Raymond Carver. Çıktığı bir seyahat, gördüğü manzaralar kendisine hep bir ilham olmuş. Zihni, yazıma neler taşıyabilirim, düşüncesiyle her daim meşgul olmuş.
Yaşamda yapıp ettiğim bir çok faaliyette denge unsurunu gözetmeye çalışırım. Çünkü bir olay, durum veya olgu zihnimi tamamen meşgul ettiğinde hayatımın diğer parçalarının sekteye uğrayacağını bilirim. Nitekim öyle de olur. Okumak ve yazmak gibi entelektüel faaliyetler insanın ufkunu açmakta, hayata yeni pencerelerden bakmamızı sağlamaktadır. Buna rağmen, yaşamın tamamı bu yöndeki faaliyetlere vakfedildiğinde çeşitli sorunlar ile karşılaşılmakta. Çağrı'nın yazısından öğrendiğim kadarıyla Raymond Carver'in zihni, yazılarına, bu yaşamdan neler taşıyabilirim, sorusuna cevap arayarak işlemiş. Bu durumda Carver'in hayatı hangi boyutlarıyla ne ölçüde yaşayabildiğini tartışmak gerekir.
Aşkar Dergisi'nin 64. sayısının yayınlandığı şu yazımda duyurmuş ve şu yazımda da bir mısra seçkisi hazırlamıştım. Derginin yeni sayısında dikkatimi çeken bir çok şiir ve mısra var. Özellikle Ümit Çiçekli'nin şiirine ayrıca değinmek istiyorum. Ümit Çiçekli, Kahramanmaraşlı bir şair. Kahramanmaraş'ı bir edebiyat şehri olarak nitelendirebiliriz. Ümit'i şahsen tanıyorum. Şiir yolculuğuna şahitlik etmiş birisiyim. Her yeni şiirinde kendisini geliştiren, yenileyen bir kalemi var. Onun şiirlerindeki şiir karakterini kendime yakın buluyorum. Çiçekli'nin "Kırık Rüya" şiirinde şu mısra beni ziyadesiyle etkilemişti. "şifa bulmak hasta olmaktan geçer burayı sevelim".
Ben de bir şiirin hazırlığı içindeyim. Aşkar Dergisi'nin 64. sayısı için göndermeyi planlıyordum. Fakat hazırlamış olduğum şiiri tam anlamıyla bitiremediğim, gönderime hazır hale getiremediğim için bunu ertelemek durumunda kaldım. Umarım gelecek yılın başında şiirimi gönderime hazır hale getirebilirim.
Serazat Edebiyat ise yeni sayısına hazırlanıyor. Serazat Edebiyat'ın bu yeni sayısına bir inceleme yazısı ile bir söyleşi katkıda bulundum. İki sinema filmini aynı yazı içerisinde çeşitli yönleriyle değerlendirmeye gayret ettim. Söyleşi ise Osman Hasdemir ile gerçekleşti. Osman Hasdemir ile Yüksüz Göç Şarkısı Üzerine başlığı altında Osman'ın şiirini ve ilk kitabını konuştuk. Yeni sayının Kasım ayında yayınlanacağını düşünürsek, sabırsızca bekliyorum.
Evet, söyleyeceklerim şimdilik bu kadardı.
0 Yorum:
Yorum Gönder
Bloguma ziyaretiniz için teşekkür ederim. Bu içeriği beğendiyseniz paylaşabilir, yorum yaparak katkıda bulunabilirsiniz. Yeniden görüşmek ümidiyle...