Bir toplumun maddi ve manevi hayatına ait varlıkların bütünü uygarlık olarak ifade edilebilir. Toplumlar uygarlıklarını ortaya çıkarırken üç cephesiyle uygarlığa şekil verir. Topluma ait iktisadi yapı, topluma ait kültürel ögeler ve toplumun inanç yapısı uygarlığı -diğer bir ifade ile medeniyeti- şekillendirir. Büyük toplumlar büyük uygarlıkları meydana getirmiştir. Toplumların geçmişini tarihsel ve sosyolojik bir bakış açısı ile irdelediğimiz zaman görülecektir ki, bir toplum maddi ve manevi kimliğini koruyabildiği ve sürdürebildiği ölçüde uygarlığını oluşturabilmiştir. Bu bağlamda biz Türklerin iktisadi yapısı, sahip olduğu kültürel mirası ve inancı ortaya koyduğumuz uygarlığın şekillenmesinde etkili olmuştur. Bugüne değin elde edilen bilgi birikimi bütün milletlerin ortak katkısı ile elde edilmiştir. Orta Asya, Avrasya, Uzak Asya, Avrupa, Afrika, Amerika ve Avustralya milletlerinin tecrübeleri sonucunda fen ve teknik bugünkü konumuna erişmiştir. Savaşlar, ticari faaliyetler, coğrafi keşifler, değişen iktisadi yapı ve çeşitli icatlar ile bilginin taşınması, yayılımı hız kazanmıştır. Milletlerin birbirini etkilemesi de böyle olmuştur. Bilgiye sahip olmak güçlü olmak demektir. Bunun farkında olan toplumlar kütüphanelerinin sayısını artırmış ve bilim insanlarına uygun çalışma ortamları hazırlamışlardır.
Şimdi günümüze dönelim. Uzay Çağı ismini verdikleri bir dönemin içerisindeyiz. Bilimsel gelişmelere her yıl bir yenisi eklenmekte. Gelişen teknoloji ile bilimsel gelişmeler birbirini desteklediği için bu anlamdaki ilerleyiş daha hızlı olmaktadır. İnternet ve bilgisayar teknolojisi ile bilginin ve haberin yayılımı büyük bir sürat kazanmıştır. Bütün bu gelişmeler sonrasında hemen her şey değişmiştir. Başta insan ve insanlar arasındaki ilişkiler olmak üzere, hem maddi hem manevi anlamda büyük değişimler yaşandı. Üretim ve tüketim dengeleri yeniden şekillendi. Dolayısıyla domino taşlarının birbirini devirmesi gibi, uygarlığın herhangi bir ögesindeki değişim, ilerleyiş diğer ögelerini de etkiledi. Her şeyin hızla değiştiği ve birbirini etkilediği bu yüzyılda insanlar komün yaşamlardan uzaklaşmaya, giderek yalnızlaşıp, bireyselleşmeye başlamıştır. İngiltere'de meydana gelen Sanayi Devrimine değin tarım toplumu olarak yaşam süren insanlık, Sanayi Devriminden sonra başta çelik olmak üzere diğer metalleri işleyebilmiş, böylece üretim farklı bir noktaya erişmiştir. Her devrim ardından çeşitli içtimai olayları ve sınıfları da beraberinde getirmiştir.
Bundan yüzlerce yıl öncesi göz önüne alındığında salgın hastalıklara karşı insanlar daha savunmasızdı. Günlük yaşam şartları daha zordu. Bugün ise insanlık tarihinin yüzlerce yıllık birikimi ile insanlar daha korunaklı ve daha konforlu bir yaşam sürmektedir. Haliyle günümüzde insanların ortalama ömür süreleri uzamıştır. Sırası geldi, o halde şu soruyu yönelteyim.
Yüzlerce, binlerce yıllık bir bilgi birikiminden söz ediyorum. Bilim, fen ve teknikteki gelişmeleri incelediğimizde, bununla beraber gelişen teknolojiyi göz önüne aldığımızda insanların daha müreffeh, daha yaşanabilir, daha eşit, daha adil bir dünyada yaşamaları gerekmez miydi? İnsanların ortalama ömür süreleri uzadıysa, uzayan ömür sürelerine daha çok mutluluk ve sevinç sığması gerekirken, neden daha çok acı ve gözyaşı eklendi?
İşte "Uzay Çağı" olarak nitelediğimiz çağın problemi: Makine ve makineleşme sorunu. Günümüzde bir çok şey teknik imkanlar ile halledilebilir seviyeye geldi. Bilgiyi elinde tutan, bilgiyi üreten ve sürdüren ülkeler dünyayı etkileme gücüne sahip. İfade edildiği üzere hayatın bir çok cephesinin matematik düzlemde bir izahı bulunmaktadır. Neden - sonuç ilişkisi içerisinde durumlar ve olaylar yordanabilmektedir. İnsanın bilişsel yönü öyle çok irdelenmiş ve öne çıkarılmıştır ki... İnsan eşyaya ve hadiselere karşı genellikle "ne" ve "nasıl" soruları ile yaklaşmıştır. Günümüzde insanın sormayı ihmal ettiği soru "niçin" sorusu olmuştur. İnsanlar niçin sorusunu ihmal ettiği için makineye karşı direnç gösterememiş, bir süre sonra insanlarda ürettikleri makineler gibi davranmaya - hareket etmeye başlamıştır. İnsan tabiatının dışına çıkmaya başladığı zaman çeşitli ruhi problemlerle karşı karşıya kalmıştır.
Artık insanlar küreselleşen bir dünyanın içinde yaşıyor. Küreselleşen bu dünyada insana ait bir çok değer yeniden şekillendi. Psikoloji ve sosyoloji bilimleri için yeni araştırma konuları ortaya çıktı. Modern dünya sınırlarını kaldırmış durumda. Ülkelerin bir çoğu çeşitli uluslararası antlaşmalar ile sınırlarını kısmen ortadan kaldırmış durumda. Bütün bir Avrupayı tek bir ülke olarak yorumlayabiliriz. Yakın bir gelecekte ise dünyanın kalan kısmı için bu ifadeyi kullanabiliriz. Uygarlıkların kendisini ortadan kaldırıp tek bir uygarlığa evrildiği, birbirinin benzeri olan, makineleşmiş insan topluluklarının ortaya çıkacağı ve sayısını artıracağı bir geleceğe ilerliyoruz. Fransız şair ve düşünür Paul Valéry'nin şu sözünü paylaşmak isterim.
Biz uygarlıklar şimdi ölümlü olduğumuzu biliyoruz.Paul Valéry
Başarı, insanın isteğini elde etmesi, mutluluk ise, elde ettiğini istemesidir.Paul Valéry
Bu bağlamda yazıyı tamah etmek durumu ile noktalamak istiyorum. Dünya uygarlığına doğru ilerlediğimiz şu çağda, her türlü bilgiye çok kısa sürede ulaşabildiğimiz bir dönem yaşıyoruz. Dünyada kullanılan eğitim sistemleri başarılı bireyler yetiştirmek için çaba gösteriyor. İnsanlığın ve uygarlığın gelişimi için hep daha fazlasını isteme, daha yukarıya zıplama hedef gösteriliyor. Oysa insanlar elde ettiği şeyi istediklerinde, elde ettiğine razı geldiğinde, tamah ettiğinde mutluluğu yakalayacaklar.
0 Yorum:
Yorum Gönder
Bloguma ziyaretiniz için teşekkür ederim. Bu içeriği beğendiyseniz paylaşabilir, yorum yaparak katkıda bulunabilirsiniz. Yeniden görüşmek ümidiyle...