Cüneyt Arkın ve Hülya Koçyiğit, Severek Ayrılalım filminden |
Gelelim "kötü adamın tarafında olmak" meselesine. Bu filmlerde kastettiğim ve kötü adam olarak sıfatladığım şeyin tarifini yapayım önce. Örneğin Darr (IMDB: 7.9) filminde Rahul Mehra'nın "K...K...Kiran!" deyişiyle gerilimi tırmandıran bir trajedide karşımıza çıkan Khan, aşkına karşılık bulamayan bu durumu sapkın ve obsesif bir tutkuya dönüştüren bir kimlikte idi. Fakat izleyici bu kötü adamın tarafını tutuyordu, ben de dahil. Anjaam filminden de söz açacak olursam, Darr filmine göre başarısız bir film. Shah Rukh, yine Anjaam filminde de duyduğu karşılıksız aşk hissi obsesif bir sapkınlığa dönüşecek olan bir karakter ile karşımıza çıkıyor. Fakat Darr'da olduğu gibi izleyici kötü adamın tarafında olmayı tercih ediyor.
Buradan hareketle Fan filmi ile Severek Ayrılalım filmi arasında bir benzeşim kurabilirim. Shah Rukh Khan başta Hindistan olmak üzere hem bölge ülkelerde hem de Dünya'nın geri kalanında bir çok hayranı bulunan sinema oyuncularından birisi. Seyirci onu çok seviyor ve ona duyduğu hayranlık sebebiyle o hangi rolde olursa olsun onun tarafında oluyor. Cüneyt Arkın ve Hülya Koçyiğit gibi oyuncular da yine başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerde de büyük hayran kitleleri bulunan oyunculardan. Tıpkı Shah Rukh Khan örneğinde olduğu gibi Severek Ayrılalım filmi örneğinde de baş rol oyuncuları çok sevilen ve çok popüler olan oyunculardan olduğu için seyirci daima onların tarafını tutuyor.
Film boyunca yasak bir ilişki içinde olan Meral ve Ömer hatalarında ısrar ediyor ve çevrelerinden bu hatalarına karşı anlayış bekliyor. Peki Meral'in ve Ömer'in affı mümkün olmayan bu hatasına karşı bir sinema seyircisi olarak tepkimiz nasıl olmalı? Mesela Ömer karakterini Cüneyt Arkın'ın yerine Önder Somer, Meral karakterini de Hülya Koçyiğit yerine Suzan Avcı canlandırsaydı Meral'e ve Ömer'e duyduğumuz öfkenin şiddetinde acaba bir artış söz konusu olur muydu?
***
İki filmi karşı karşıya getirdim ve benzerlik bulduğum noktaları ifade ettim. Konuyu biraz daha derinleştirmek istiyorum. Kötülük nasıl normale yaklaştırılır ya da normalleştirilir? Bir yerde bir kötü gördüğümüzde ya da bir kötülüğe şahit olduğumuz da onu normal karşılamamalıyız. İnsan doğası gereği sıklıkla karşı karşıya geldiği şeylere karşı artık duyarsızlaşır. Olağandışı şeylerle sık sık karşıya gelirse; artık olağandışı şeyler olağan bir hâl almaya başlar. Bizler hayatın bir çok cephesinde gördüğümüz karşı karşıya geldiğimiz kötüler ve kötülükler için mücadele ediyoruz. Kötülüğe karşı gücümüz yetiyorsa onu elimizle düzeltmeye çalışıyor, eğer gücümüz yetmiyorsa kalbimizle o duruma karşı olduğumuzu Allah'a iletiyoruz. Kötüye ve kötülüğe karşı takınmış olduğumuz keskin tavrın yumuşamasında veya artık o durumu normal kabul etmemizde bu sinema filmlerini izlediğimiz pencerenin payı var mıdır?
Bu satırları kaleme alırken, tespitlerimi ve düşüncelerimi ifade ederken son söz olarak belirtmek isterim. Yazının belli başlı kısımlarında isimlerini zikrettiğim sinema oyuncularına ve bu sinema filmlerinin reji ekibine karşı bir eleştiri getirmiş veya bu minvalde bir suçlama ile suçlamış değilim. Bu yazı boyunca izah etmeye çalıştığım şey şu: Hayata Baktığımız Pencere... Bence hepimizin belli başlı noktalarda sabiteleri olmalıdır. Meral ve Ömer karakterini canlandıran Cüneyt Arkın ve Hülya Koçyiğit yerine Önder Somer ve Suzan Avcı olsaydı, Meral'e ve Ömer'e duyduğumuz öfkenin şiddetinde bir artış olur muydu? Düşünmemiz gerek...
Bu vesileyle Cüneyt Arkın'a olan sevgimi ve hayranlığımı ifade etmek isterim. Allah kendisine sağlıklı ve güzel yıllar nasip etsin. Kendisinin ve ismini zikrettiğim diğer sinema oyuncularımızın Türk Sineması'na kattığı güzellikler için minnettarız.
✌️
YanıtlaSil